program

BARIŞ VE DEMOKRASİ PARTİSİ PROGRAMI


İÇİNDEKİLER
GİRİŞ
SİYASİ İLKELERİMİZ
1-Yeni ve Çağdaş Bir Anayasa için
a.       Temel Hak ve Özgürlükler
b.      Hukuk Devleti ve Adalet
2. Katılımcı, Demokratik ve Özgür Bir Türkiye için
          a. Kürt Sorununa Demokratik ve Barışçı Çözüm Yolu
                      b. Kadın Demokratikleşmenin Temel Dinamiğidir
          c. Emeğin Özgürlüğü ve Yaratıcılığı Esastır
          d. Ekolojik Denge – Sürdürülebilir Bir Yaşam
                      e. Yerinden Yönetim
                      f.  Basın Özgürlüğü ve İletişim
3. Bölge ve Dünya Siyasetimiz

EKONOMİ POLİTİKAMIZ
1.      Ekonomik Sorunlar
2.      İşsizlikle Mücadele ve İstihdam
3.      Bölgeler Arası Eşitsizlik
4.      Kamu Zararına Özelleştirmeye Karşıyız
5.      Tüketiciler Korunmalı ve Örgütlenmelerinin Önü Açılmalıdır
6.      Vergi Sistemi Gelir Dağılımını Düzeltici Bir Rol Üstlenmelidir
7.      Yeraltı ve Yerüstü Kaynakları Değerlendirmelidir
8.      Uluslararası Ticarette Adil Koşulların Yerleşmesi İçin Mücadele Edilmelidir
9.      Tarım, Orman ve Hayvancılık Sektörleri Geliştirilmelidir
10.  Turizm Çevreye ve Turistik Bölgelerde Yaşayanlara Zarar Vermeden Geliştirilmelidir

SOSYAL POLİTİKAMIZ
            1. Eğitim Hakkı ve Anadilinde Eğitim
            2. Sağlık
            3. Sosyal Güvenlik – Sosyal Haklar
                        a. Çocuk ve Yaşlıların Korunması
                        b. Engellilerin toplumsal yaşama tam eşit yurttaşlar olarak katılımı
                        c. Aile ve sosyal hizmetler
            4. Göç Sorunu
            5. Konut ve Kentleşme
            6. Kültür ve Sanat
           
 GİRİŞ



            Türkiye, siyasal geçmişi, bunun geleceğe aktarımı ve günümüzdeki gelişmelerin de etkisiyle acilen kapsamlı ve gerçek bir demokratikleşmeye ihtiyaç duymaktadır. Gerek yurttaşlarımızın giderek yükselen özgürlük, barış ve adalet eksenli toplumsal talepleri, gerekse çağımız dünyasının özgürlükçü-demokratik değerleri bu ihtiyacı daha da kaçınılmaz hale getirmektedir. Büyük toplumsal dönüşüm projelerinin hazırlanması, yaşama geçirilmesiyle, devletin demokratikleştirilmesi için yapılacak reformlar, toplumsal sorunların çözümünü önemli oranda kolaylaştıracaktır. Ancak o zaman Türkiye, dünyanın çağdaş ve onurlu bir ülkesi olabilecektir.

            Anadolu coğrafyası,  tarihsel geçmişi ve üzerinde yer aldığı sosyal-siyasal zeminin çok yönlü etkileri nedeniyle; başta, toplumsal barış, demokratikleşme, özgürlük, hukuk ve insan haklarıyla birlikte ekonomik, ekolojik sorunlar, kadın hakları sorunu olmak üzere, ağırlaşarak devam eden birçok tarihsel ve güncel yapısal sorunla yüz yüzedir. Karşılaştığı sorunlarla çağdaş bilimin ışığında cesur bir yüzleşme ve hesaplaşma yoluyla çözüm üretmek yerine, sorunları sürekli olarak erteleyen iktidarlar, çözümsüzlük üretmekte ve buna bağlı olarak da, belirsizliğin hâkim olduğu bir dönemi yaşatmaktadır.

            Bütün sorunların çözümünde anahtar rol oynaması gereken siyaset kurumu ve siyasi partiler, özgür birey ve demokratik toplum yerine, salt devleti ve iktidarı esas aldıkları için var olan bunalımı daha da ağırlaştırmaktadırlar. Bugün Türkiye’de şeklen birbirinden farklı olmakla birlikte, siyaseten birbirine çok benzeyen bir “devlet partileri” geleneği vardır.   

            BDP, Türkiye siyasetinde yeni bir partileşme anlayışı,  yeni bir siyasi kültür ve üslup yaratma iradesiyle kurulmuştur.

            Düşünsel, kültürel ve toplumsal çeşitliliği yok sayan ve tek tipleşmeyi esas alan siyasal kültür artık değişmelidir. Türkiye’de farklılıkları kabul eden, mağduriyete uğrayanları tanıyan ve kollayan, kadınlara karşı ayrımcılıkla mücadeleyi güçlendiren, doğa tahribatına dur diyen, militarizme geçit vermeyen, emeğin katkısını esas alan, üretime öncelik tanıyan kapsayıcı demokratik bir dönüşümün gerçekleştirilmesi, kısaca toplumsal eşitlik ve özgürlüğü geliştirecek yeni bir siyasal yapılanmanın yaratılması kaçınılmazdır.

            Bu nedenlerle partimizin varoluş amacı,  Türkiye’de toplumun siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir potada toplayarak yeniden yapılanmayı sağlamaktır. Demokrasinin gelişmesini hedef alan projeler ve bunları uygulamaya koyacak birikimli ve etkin kadrolar temel hedefimiz olacaktır.

Tüm farklılıkları kabul ederek, onları bir arada onurlu bir biçimde yaşatmanın yollarını demokratik bir Cumhuriyette, demokratik ortak bir vatanda, yani demokratik Türkiye’de bulma inancındayız.

SİYASİ İLKELERİMİZ:

1-Yeni ve Çağdaş Bir Anayasa 

Yeni ve çağdaş bir anayasa toplumumuzun en temel gereksinimi haline gelmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra, demokratik gelişmenin temel unsurlarını oluşturan farklı düşünce, ideoloji, grup, parti ve derneklerin neredeyse hepsi kapatılmış; farklı kimliklerin, kültürlerin, inançların varlığı inkâr edilmiş, böylece otoriter ve tekçi bir yapı yaratılmıştır. Coğrafyamızın zengin mirası yerini, tek parti, tek lider, tek doğru, tek ideoloji, tek kültür ve tek millet anlayışı hâkim kılınmıştır.

Tek partili otoriter yönetim dönemi demokratik gelişmenin tümden kesintiye uğradığı bir dönem olmuştur. 1946'dan itibaren biçimsel anlamda da olsa çok partili rejime geçilmiş olmasına rağmen; 1960, 1971 ve 1980'de yapılan askeri darbelerle siyasete sürekli müdahale edilmiştir. Hem demokratik siyasetin gelişmesi, hem de demokrasinin toplumla buluşması ve ülke yönetiminde etkin olması engellenmiştir. Özellikle 12 Eylül darbesiyle, farklı kültürel yapılar, sol, sosyalist ve demokratik güçler, baskı, gözaltı, tutuklama ve ağır cezalara uğratılmıştır. Toplumsal muhalefet sindirilmiş, örgütsüzleştirilerek siyasetin dışına itilmiştir. Darbe sonrasında hazırlanan askeri anayasa ile toplum günümüze kadar aşılamayan bir cendereye sokulmuştur. Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştiren ve devleti kutsallık düzeyinde fetişleştiren bu anlayışla siyasal sistemin oligarşik ve otoriter niteliği daha da güçlendirilmiştir. Türkiye'de siyasete müdahaleler darbe dönemleriyle sınırlı kalmayarak, olağan dönemlerde de sürdürülen bir gelenek haline getirilmiştir. Özellikle ordu ve MGK, siyaseti belirleyen ve yönlendiren siyaset dışı güçler olarak her dönem ağırlıklarını hissettirmişlerdir.  Hükümet olan partiler de genellikle bu tek-tipçi, ataerkil- bürokratik-militarist siyasal kültürü model almıştır.

Ülkemiz, 12 Eylül darbesi ardından oluşturulan ve toplumun tüm kesimlerinin, yapıldığı günden beri değişmesi gerektiği konusunda hem fikir olduğu, anayasa ile yönetilmektedir. Şu ana kadar kurulan hükümetler ise, bu anayasayı tümüyle değiştirmek yerine, “demokrasi paketleri” adıyla geçici çözümler aramışlardır. 1990’lardan itibaren bazı maddelerde kısmi düzenlemeler yapılmışsa da anayasanın darbeci özüne dokunulmadığından, tekçi-otoriter-vesayetçi sistem değişmemiştir. Bunun sonucu olarak siyasal kriz giderek derinleşmiştir. Gelinen noktada, Türkiye’nin bu anayasa ile daha fazla yönetilebilmesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu katı merkeziyetçi örgütlenme yapısıyla demokratik değişim dönüşüm talebindeki toplumu daha fazla taşıyabilmesi artık mümkün değildir. Ülkemizin ihtiyacı; bir an önce çıkarılması gereken; toplumsal sözleşme niteliğinde özgürlükçü ve çoğulcu yeni bir anayasadır.
İdari, iktisadi ve toplumsal örgütlenmemizin bugünkü yapısı ve işleyişi değişmeden, Türkiye’nin büyük atılımları gerçekleştirmesi beklenemez. Bu nedenle, genel nitelikleri aşağıda belirtilen yeni bir Anayasa yapılması zorunludur. Devlet yönetiminin çağdaş bir anlayışla yeniden örgütlenmesi gereklidir. Yeni devlet yapısı, siyasal-örgütlü-özgür toplum, sivil toplum, birey ve yurttaş kavramları üzerine inşa edilecektir.
Yurttaş, hem seçim yoluyla siyaset kurumuna meşruiyet ve görev veren, hem de örgütleri aracılığıyla siyasal toplum kuruluşlarının karar ve uygulamalarına, etkileme ve denetleme gücüyle katılan ikili bir role sahiptir. Yurttaş, bu rolleri ile devletin asli unsuru ve aynı zamanda paydaşıdır. Merkezi ve yerel yönetimlerde, olanaklı görünen her alanda, kamu yönetimi yurttaşlarla karar, uygulama ve denetleme süreçlerinde karşılıklı etkileşim ve örgütlü bir iletişim içinde olacaktır.
Tek ırk, tek dil, tek din, tek kültür ve erkek egemen anlayış yerine toplumdaki bütün etnik, kültürel, inançsal ve cinsiyet farklılıklarını kapsayacak şekilde, “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı” esas alınacak ve anayasal yurttaşlık olarak bu üst kimlikle tanımlanacaktır.

Tüm yurttaşların, ülkenin bütünlüğü içinde kendilerini özgürce ifade edebilme, kültürlerini geliştirme, ana dillerini konuşma ve geliştirme, ana dillerinde eğitim yapma, görsel, işitsel ve yazılı medya araçlarını kullanma hakları temel insan haklarıdır ve dolayısıyla anayasal güvence altına alınacaktır.

Anayasanın hazırlanmasında; evrensel hukuk, üç kuşak insan hakları ve Türkiye’nin imza attığı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri, Paris Şartı, Kopenhag Kriterleri, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılıkla Mücadele Sözleşmesi (CEDAW) ve  Çocuk Haklarına Dair Sözleşme vb. temel insan hak ve özgürlüklerini ifade eden sözleşme, metin ve belgeler göz önünde tutulacaktır. Demokratikleşmenin temel dinamiği kadınlar ve gençlerdir. Kadınların ve gençlerin demokrasiyi gerçekleştirmedeki potansiyeli pozitif ayrımcılık uygulanarak, fiili eşitlik sağlanana kadar anayasal garanti altına alınacaktır.

Sosyal adaletin ayrılmaz bir unsuru olan eşitlik ancak, farklılıkların kabul görmesi ve esas alınmasıyla anlamlı olabilir. Üzerinde durulması gereken her toplumsal meselede farklılığın kabulüne dayalı bir sistem ve anlayışın inşası esas alınacaktır. Eşitlik hukuki açıdan, fert ve topluluklar arasında fark gözetmeksizin, aynı hak paylaşımını öngörür. Farklılık, evrenin olduğu kadar toplumun da esaslı bir özelliğidir. Farklılık aynı türden hak paylaşımına değil, farklılık üzerine kurulu bir hak paylaşımına dayalı bir kavramdır. Dolayısıyla farklılık, özgürlüğe gönderimde bulunur. Gerçek adalet ancak farklılıkları temel alan bir eşitlik anlayışı içinde gerçekleşebilir. Farklı ve eşit haklı olmak özgürlüğün teminatıdır.

Toplumdaki bütün farklılıkları ve renkleri kucaklamasının yanı sıra, tekçi zihniyete dayanan her türlü militarizmin, şiddetin, çeteleşmenin ve darbe hazırlıklarının önünü kesen sivil bir anayasa, halk ile bireyleri, bireyler ile devleti birbirlerine yakınlaştıracaktır.

Yapılacak yeni anayasa, çağdaş, adil ve hukukun üstünlüğünü hedefleyen, toplumsal kabul ile evrensel hukuk normlarını birleştiren bir anayasa olacak, bireysel ve toplumsal tüm temel hak ve özgürlükleri güvence altına alacaktır. Böylece katılımcı, demokratik bir Türkiye yaratılacaktır.

  
a. Temel Hak ve Özgürlükler

            Türkiye’de temel hak ve özgürlükler evrensel ve ulus üstü standartlara uygun bir şekilde yeniden yapılandırılacaktır. Temel insan haklarının temel hukuk ilkeleri olarak benimsenmesi, her dönem değişik gerekçelerle bir kenara itilmiştir. Bu anlayış ve bundan doğan düzenleme ve uygulamalara son verecek yeni bir anayasanın hazırlanması, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını sağlayacaktır.

Hak ve özgürlüklerin garantisi ile özgür birey, örgütlü toplum, demokratik hukuk devleti, toplumsal barış, toplumsal adalet, sürdürülebilir kalkınma ve hakça paylaşım amaçlarına ulaşılabilecektir.

Haber alma, bilgilenme, düşünme, düşüncesini ifade etme ve yayma özgürlüğü her bireyin vazgeçilmez hakkıdır.

Herkese anadilinde eğitim yapma hakkı, kültürünü geliştirme, kültürel ve siyasal düşünceyi istediği dilde ifade etme ve yayma özgürlüğü önünde engel olan yasalar ile basın-yayın, iletişim alanındaki yasaklayıcı ve kısıtlayıcı engellere son verilecektir.

Kadın haklarına özen gösterilecek, kadınların herhangi bir biçimde ayrımcılığa uğramaması yasal garanti altına alınacak ve toplumsal siyasal ve istihdam alanlarındaki eşit katılımı pozitif ayrımcılık yoluyla temin edilecektir. Kadın erkek arasında fiili eşitlik sağlanana kadar gerekli tüm tedbirler alınacaktır.

İnsanlık suçları ile ilgili aktif hukuki süreç başlatılacak ve yargılamaların sonucuna göre, bu suçların tekrarını önlemek amacıyla yeni düzenlemeler yapılacaktır. 

Partimiz vicdanı ret hakkını tanıyacak ve yasal güvenceye kavuşturulması için düzenlemeler yapacaktır.

Kişinin cinsel yönelimlerinden dolayı dışlanmasına ilişkin yasalarda var olan baskıcı ve ayrımcı hükümler kaldırılacak, buna dönük uygulamaların önüne geçilecektir.

Tüm yurttaşlara sağlık hizmetlerine eşit erişim hakkı sağlanacaktır. Zihinsel ve fiziksel engellilere yönelik özel projeler oluşturulacak, kamusal alan dışında kalmamaları için pozitif ayrımcılık uygulanacaktır. Birleşmiş Milletler Engellilerin Hakları Sözleşmesi ışığında, engelli yurttaşların tüm kamu hizmetlerinden eşit yararlanmaları ve kimseye muhtaç olmadan özgür bireyler olarak yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli koşullar devlet tarafından sağlanacaktır.

Ülke kalkınmasının kültürel kalkınmadan bağımsız düşünülemeyeceği ilkesinden hareketle kültür ve sanatın yasaksız, baskısız ve özgür ortamda gelişimi sağlanacaktır.

Doğaya zarar veren ve ekolojik yapıyı tehdit eden her türlü harekete ve çalışmaya karşı durmak temel ilkelerimizden biridir.

Çevrenin korunması; doğadaki fiziksel, biyolojik ve kültürel varlıkların korunması temel amacımızdır. 
Siyasi Partiler ve Seçim Yasası Demokratikleştirilecektir
Siyasi partilerin anti-demokratik yasalarla özgürlük alanlarının ve tüm faaliyetlerinin kısıtlanmasına son verilecektir. Parlamenter/demokratik rejimin vazgeçilmez araçları olmaları nedeniyle siyasi partilere, tam demokratik bir zeminde örgütlenme, çalışmalarını sürdürme ve geliştirme olanakları yaratılacaktır. Bu temelde, tabanın iradesinin parti organlarında etkinliği sağlanarak güvence altına alınacaktır.

Siyasi partilerin amaçları nedeniyle kapatılmasına son verilecek ve buna doğrudan ve dolaylı imkân veren kanun maddeleri değiştirilecektir. Bu çerçevede her türlü düşüncenin örgütlenmesi ve kendini siyasal alanda ifade edebilmesi sağlanacaktır. Böylelikle, siyasi partiler kapatılan kurumlar olmaktan çıkarılacak, varlıklarını özgürce sürdürmeleri anayasal güvenceye bağlanacaktır.

Bütün yurttaşlara siyaset yapma hakkının sağlanması esas alınacak, başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin siyasi süreçlere katılımı özendirilecektir.

Seçim sistemi değiştirilecek, temsilde adaleti ve yönetimde demokratik istikrarı ortadan kaldıran % 10’luk baraj uygulaması kaldırılacak, propaganda eşitliği ve hazineden adilâne yardım alma koşulları oluşturulacaktır. Bütün siyasi eğilimlerin parlamento ve yerel yönetimlerde kendilerini ifade etmesini sağlayacak demokratik düzenlemeler yapılacaktır.

Siyasi partilerin, parti içi demokrasi esasına uygun faaliyet yürütmelerini sağlayacak düzenlemeler yapılacaktır.

Her alanda hukukun üstünlüğü egemen kılınacaktır. İç hukuk ulus üstü hukuk normlarına uygun ve uyarlı hale getirilerek, hayata geçirilecektir.

Milletvekili dokunulmazlığı kürsü dokunulmazlığı ile sınırlandırılacaktır.

Seçim yasasında siyasi partilerin ittifak yapmasını engelleyen düzenlemeler değiştirilerek ittifak yapabilmenin önü açılacaktır.

Laiklik
Türkiye'de, devletin laiklik konusundaki tutumu sürekli sorun olmuştur. İnanç ve vicdan özgürlüğünün sağlanmasında yetersiz kalınmış, tektipleştirici, otoriter laiklik anlayışı burada da kendisini göstermiştir. Din ve inanç grupları arasında tarafsız kalınmamış, diyanet devlet adına, tek bir inancın/mezhebin temsiline dayandırılmış ve böylelikle bireylerin ve toplulukların inanç ve ibadette özgür kılınması, inanç ve ibadetini dilediğince yerine getirmesi engellenmiştir.

Din ve vicdan özgürlüğü, inanmama özgürlüğünü de kapsayacak şekilde güvence altına alınacaktır. Devlet tüm dinlere ve inançlara eşit mesafede duracak, tüm yurttaşların din ve vicdan özgürlüklerini korumakla yükümlü olacaktır.     

        Çoğunluğun din ve mezhebini temel alan idari yapılanma değiştirilecek,
Diyanet İşleri Başkanlığı demokratik bir düzenlemeye kavuşturulacaktır. Tedricen, din ve inanç işleri tümüyle inanç gruplarına bırakılacaktır.  

Tüm inançların kendisini koruması, geliştirmesi, ibadetlerini serbestçe yapabilmeleri sağlanarak, eğitim programındaki din dersleri zorunluluktan çıkartılarak, tercihli hale getirilecektir.

Farklı din ve mezhep gruplarının inanç ve ibadet özgürlüğüne saygı duyulacak, eğitim kurumlarının ve ibadethanelerinin varlıklarını sürdürmeleri herhangi bir şekilde engellenmeyecek ve tümüne eşit koşullarda destek verilecektir.

Alevi yurttaşların da diğer yurttaşlar gibi, ibadetlerini rahatça yerine getirebilmeleri için cem evlerinin ibadethane olarak inşa edilmesinin önündeki engeller kaldırılacaktır. Ezidi ve Süryani-Asuri-Nasturi gibi farklı inanç gruplarının kendilerini ifade etmelerinin önündeki engeller de kaldırılacak, her türlü ibadet ve eğitimlerine olanak sağlanacaktır. Gayrimüslim topluluk ve cemaatlerin örgütlenme ve kendilerini geliştirmeleri konusundaki tüm engeller ortadan kaldırılacak, gelişimleri için her türlü destek sağlanacaktır.

Özgürlük ilkesinin ve demokrasinin gereği hiçbir din ve inancın diğerine üstün tutulmaması için, gerekli hoşgörü ortamı yaratılacaktır.

c.       Hukuk Devleti ve Adalet Sistemi

Anayasa ve yasalar, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi başta olmak üzere, Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası sözleşme hükümlerine uygun hale getirilecek, Türkiye tarafından halen imzalanmamış ya da  onaylanmamış olanlar, imzalanıp onaylanacak, şimdiye kadar imzalanmış ya da onaylanmış sözleşmelerdeki, insan hak ve özgürlüklerini sınırlayan çekincelerin tümü kaldırılacaktır. 

Hukuk sistemi, birey-topluluk hak ve özgürlüklerini sınırlayan ve kullanılmasını engelleyen uygulamalara imkân vermeyecek; bireyi ve hak öznesi olan toplulukları devlet karşısında koruyacak bir şekilde yeniden düzenlenecektir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi asgari standart olarak kabul edilecektir.

Hukuk devleti ilkesinin ayrılmaz bir parçası olan sosyal adalet ve sosyal devlet ilkesinin de toplumsal farklılıkları dikkate alarak doğru bir temelde işlemesi ülkemizin bugün en acil ihtiyaçlarından biri olarak güncelliğini korumaktadır. Sosyal adalet ve sosyal devletin kitlelere eşit düzeyde ulaşamamasının önündeki en önemli engel, adil bir yönetim anlayışını sergileyemeyen iktidar mekanizmasıdır.  Bu anlamda iktidar anlayışının demokratik prensiplerle hukuka bağlı bir yapıya kavuşması son derece önemlidir.  Özellikle de 21. yüzyılın iktidar mekanizmasına küresel kapitalizm, sermaye ve finans tekellerinin hâkim olmasıyla birlikte, kapitalizmin tüm dünya ekonomisi üzerindeki ağları, azami kâr getirecek düzeyde yayılmaktadır.  Bu durum, hem sosyal adaletsizliği derinleştirmekte hem de, sosyal patlamaları beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla Sosyal Devlet ilkesinin çok yeni ve geniş bir biçimde yorumlanarak, toplumun ekonomik, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi önemli alanlarda sosyal güvencelere kavuşturulması büyük önem taşımaktadır.

Bu nedenle, sosyal devlet ilkesini geri plana iterek, çağın gerisinde kalan bu anayasa yerine, sosyal adaleti, sosyal devleti en geniş anlamda ele alan, toplum odaklı yeni bir anayasa yapılacaktır.

Özel Hukuk, İdari ve Ceza Hukuku alanlarındaki mevzuat ve yargılama hukuku, gözden geçirilerek, demokratik toplum, hukuk devleti, cinsler arası eşitlik, bireysel ve kolektif evrensel hak ve özgürlüklere dayalı, adil, demokratik bir hukuk reformu yapılacaktır.

Suçun ağırlığı, verilecek cezanın caydırıcılığı ve ıslah edici niteliği ölçü alınarak ceza yasalarında yapılacak reformla suç ve ceza arasındaki adil denge sağlanacaktır. Suç ve ceza arasındaki ilişkide orantılılık ilkesi esas alınacaktır.

Hukukun üstünlüğü, adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı olan yargıdaki bölünmüşlüğü sona erdirecek düzenlemeler yapılarak, yargıda teklik oluşturulacak, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri başta olmak üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve benzeri yargı kurumları birleştirilerek, disiplin yargılaması dışında asker kişilerin de sivil mahkemelerde yargılanmalarının önü açılacak, giderek yargıda birliğin oluşturulması sağlanacaktır.

Yasama-yürütme- erklerinin bağımsızlığı, yargının bağımsızlığı ve yansızlığı ilkesi doğrultusunda yapılacak düzenlemelerle, yargı bağımsızlığı sağlanacak, yürütmenin tüm eylem ve işlemleri yargısal denetime açık hale getirilecektir. 

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımsız hale getirilecek, Adalet Bakanlığı’nın vesayetinden kurtarılacağı gibi, yargı erki dâhil olmak üzere yargının diğer erklere karşı bağımsızlığı sağlanacaktır.

Anayasa Mahkemesi yeniden düzenlenecek, bireylerin ve kurumların mahkemeye başvuru hakkı sağlanacaktır. Bu husustaki yeni düzenlemelerde evrensel hukuksal değerler esas alınacaktır.

Yargıya ayrılan bütçe arttırılarak kadro, personel, bina, araç ve gereç yönünden yeterli ve modern bir yapıya kavuşturularak, etkin ve hızlı adalet tesis edilecek; hâkim ve savcılar ağır dosya yükünden kurtarılacaktır.

Savunma hakkının kutsallığı gereği iddia-savunma-yargı dengesini zedeleyen uygulamalara son verilecek, olanağı olmayan herkesin ücreti devlet tarafından ödenmek suretiyle avukat ile temsil edilmesi olanağı sağlanacaktır.

Adli kolluk oluşturulacak, hazırlık soruşturması tümüyle cumhuriyet savcıları ve hâkimlerin inisiyatifine bırakılacaktır. Bu bakımdan suç vasıflandırmasında kolluk güçlerinin keyfiliğine son verilecektir.

Bir insanlık suçu olan işkence ve kötü muamele ortadan kaldırılacak, soruşturma sanıktan delile doğru değil, delilden sanığa doğru  gidilmesi prensibine uygun hale getirilecek, işkence ve kötü muamele ağır cezai yaptırımlara bağlanacaktır.

Tutukluluk kurumu başta olmak üzere yargılamadaki uygulamalarda keyfiliğe son verilecekuluslararası standartlar asgari standartlar olarak kabul edilecektir.

Hükümlünün temel hakları gözetilerek, ceza infaz mevzuatı ve uygulamaları insan haklarıyla bağdaşır hale getirilerek, cezaevleri yaşanabilir imkânlara kavuşturulacak ve F tipi cezaevleri uygulamasına son verilecek, infazda insan onuruna aykırı her türlü düzenleme ortadan kaldırılacaktır. Askeri darbelerin ve OHAL ile yaşanan hak ihlallerinin giderilmesine yönelik her türlü tedbir alınacak, adil, eşit ve barışçıl bir toplumsal yapının oluşturulmasında esas alınmak üzere, geçmişte yaşanan mağduriyetlerle karşılaştırılarak maddi ve manevi tazminin sağlanması için gerekli hukuksal düzenlemeler yapılacaktır.  





2.  Katılımcı, Demokratik ve Özgür Bir Türkiye 

Seçimle halk tarafından geçici bir süre için görevlendirilen iktidarlar, kendi dar çıkarlarına göre kadın-erkek, emek-sermaye, doğa-toplum, devlet-toplum, devlet-birey arasında tek taraflı “sözleşme”lerle devleti ele geçirilmesi gereken bir tabuya dönüştürmüştür. İktidar arayışı bir sosyal hizmet yarışı olmaktan çıkarılmış, diğer bütün siyasi güçleri ortadan kaldırmayı amaçlayan bir muhalefet düşmanlığı halini almıştır. Uzlaşma ve diyalog yolları çoğu kez etkin ve verimli bir biçimde kullanılmamış, zaman zaman da tamamen reddedilmiştir. Siyasal faaliyet özünden koparılmış, zorunlu itaat mekanizması haline getirilmiştir.

 İnsanların devletten temel beklentisi; güvenlik, barış ve refah içinde bir arada yaşamanın koşullarının yaratılmasıdır. Devletin daha fazla güç ve yetkiyle donatılarak, büyük bir organizasyona dönüşmesi, toplumu baskı altına alma keyfiyetine yol açmaktadır. BDP devletin, küçük bir azınlığın çıkarlarının temsiline dayanan hantal yapısının değiştirilmesi gereğine inanmaktadır. Bu da, devletin, toplumsal hukuku ve adaleti esas alan, siyasal açıdan küçültülmüş bir hizmet ve eşgüdüm aracına dönüştürülmesiyle sağlanacaktır. Devlet baskıcı niteliğiyle küçültülecek, sosyal devlet niteliği ile ise, güçlendirilecektir.

Partimiz, gerçek anlamda bir toplumsal barışın sağlanmasını, korunup geliştirilmesini; demokratik, şeffaf, katılımcı yönetimin yaratılmasının temel öncelikleri içinde görmektedir. Toplumsal barışın kalıcı bir şekilde sürekli kılınması için çok kültürlülüğe dayalı çoğulculuk esas alınarak, toplumda mevcut olan farklılıkların eşit, özgür ve dengeli gelişimi sağlanacaktır.

Türkiye’de devlet yapılanmasının demokratik bir dönüşüme uğraması temel bir zorunluluk haline gelmiştir. Devlet, öncelikli olarak şeffaf ve tüm topluma açık hale getirilerek, korkuların değil demokratik bir ülke ve sistemde yaşamanın güven aracı olması sağlanacak, ezilen ve sömürülen kesimler için adil dağılımın güvencesi haline getirilecektir.

Yönetimin demokratik nitelik kazanması için toplum ve ülke geleceği ile ilgili alınan temel kararlar ve bunları gerçekleştirecek organların toplumca belirlenmesi sağlanacaktır. Bunun sağlanabilmesi için farklı kimlik ve kültürlerin, siyasi yapı ve düşüncelerin yaşayabilmesi için ortam ve mekanizmalar oluşturulacaktır. Katılımcı demokrasi geliştirilerek, bütün kesimlerin, kendisini devlet yönetimine yansıtabilmelerinin önünü açacak olanaklar yaratılacaktır.

Demokratik toplumun gelişmesi, beraberinde devleti de demokratik bir yönetim organizasyonuna dönüştürecektir. Toplumun demokratik yapılanmasına azami önem verilecek, demokratik bilinç, kültür ve yaşamın geliştirilmesi ve çağdaş ölçülerde bir düzeye kavuşması yönünde çalışmalar teşvik edilerek desteklenecektir. Bunun için özellikle Sivil Toplum Örgütleri ve Demokratik Kitle Örgütleri ile sürekli ilişki içinde olunacak, bu kurumların her aşamada etkin katılımı sağlanacaktır.

Üç kuşak insan hakları temelinde kadının, bireyin varlığı ve özgürlüğü ile toplumun özgürlüğünün geliştirilmesi sağlanarak, bireyi, devlet ve toplum karşısında güçlendirecek mekanizmalar yaratılacaktır. Bireyi, devletin emrinde ve hizmetinde gören ataerkil zihniyet değiştirilerek, devlet; kadın-erkek fiili eşitliğine dayalı bir temel hizmet aracı haline getirilecektir.

Yönetimin, toplumun ve siyasetin demokratikleşmesi iç içe geliştirilecektir. Türkiye’de devlet, toplum ve siyasetin demokratik bir nitelik kazanması halinde Kürt sorununun, demokratik birlik ve barışçıl çözümü de gerçekleşebilecektir.

Yerel yönetimler, özgürlükçü, eşitlikçi, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin temel yönetim organları olarak yeniden düzenlenecektir. 

Tarihte yerel ve bölgesel özerklik politikaları hep olagelmiş, ahlakî ve politik toplumun varlığını sürdürmesinde önemli rol oynamışlardır. Tarih boyunca dağlar, çöller ve ormanlık alanlar başta olmak üzere, yeryüzünün çok geniş bir coğrafyasında kabile, aşiret, köy ve kent toplumu halinde yaşayan halklar ve uluslar, demokratik-özgürlükçü olmayan güçlere karşı sürekli özerklik ve bağımsızlık politikaları ile direniş sergilemişlerdir. İdari yönetim bağlamında yerel özerklik ve demokrasi taleplerinin giderek artması, günümüzde katı merkeziyetçi yönetim modellerinin terk edilerek, âdem-i merkeziyetçiliği esas alan ve yerellerde halkın karar süreçlerine doğrudan katılımının önünü açan güçlendirilmiş yerel yönetimler modeline geçişi beraberinde getirmiştir. Ülkemizde ise, katı merkeziyetçi, hantal yönetim yapısı halen varlığını sürdürmekte ve yerel demokrasinin gelişiminin önünü kesmektedir.

Bu anlamda yerel yönetimleri demokrasinin beşiği olarak kabul eden temel paradigmadan hareketle siyasal yönetimin katılımcılığı temelinde, ekolojik dengenin esas alındığı yerinden yönetimle, yerel toplumun özgül talep ve ihtiyaçlarına dayanan demokratik özerklik  geliştirilecektir.

            Tüm bu saydıklarımızın gerçekleşmesi için sosyal adalet ilkesi temel alınacaktır.
             
            a. Kürt Sorununa Demokratik ve Barışçı Çözüm Yolu

         20.yüzyılda Ortadoğu’da oluşturulan siyasal sistem birçok yeni sorunu da beraberinde getirmiştir. Ortadoğu’nun en kadim topluluklarından biri olan Kürtlerin bu sistemde ifadesini bulamaması, bu sorunların başında gelmektedir. Türkiye başta olmak üzere Irak, İran, Suriye’de gelişen oligarşik, otoriter, totaliter ve monarşik yönetimler, Kürtlerin varlığını inkâr etmişlerdir. Kürtlerin varlığının reddedildiği bu sistemde, Kürt sorunu Ortadoğu’nun temel bir sorunu haline gelerek, bölgemizin demokratikleşememesine neden olmuştur.
Türkiye'nin gerçek bir demokrasiye kavuşması, Ortadoğu’nun demokratikleşmesinde belirleyici rol oynayacaktır. Türkiye’nin bölgede model bir ülke olabilmesinin yolu, ancak demokrasiyi çağdaş ölçülerde geliştirerek, Kürt sorununu köklü ve kalıcı temelde demokratik çözüme kavuşturabilmesiyle mümkün olacaktır.


Türkiye’de demokrasinin ve toplumsal barışın gerçekleşmesi öncelikle Kürt sorununun çözümüne bağlıdır. Çözümde şiddete dayalı politikaların ve şiddet eksenli kurumların (koruculuk, özel tim vb.) sonlandırılması çözümün birinci aşamasını, 25 yıllık çatışmalı sürecin yarattığı çok yönlü tahribatın teşhis ve tedavisi ikinci aşamayı; evrensel ve ulus üstü hukuk ilkelerine uygun olarak siyasal ve idari alt yapının oluşturulması ve hukuksal güvenceye kavuşturulması da üçüncü aşamayı oluşturacaktır.

1921 Anayasası, yerel kültürlere özerklik tanıyan karakteriyle, Türk ulusu yerine Türkiye ulusu şeklindeki kapsayıcı tanımlamasıyla, çoğulcu ve katılımcı niteliğiyle, yerinden yönetimlere tanıdığı geniş idari, mali ve yönetsel yetkiler nedeniyle Cumhuriyet tarihinin en demokratik anayasası olma özelliğini taşımaktadır.
Bu anlamda partimiz, 1921 Anayasası’nın çoğulcu ve merkeziyetçi olmayan yapısına gönderimde bulunarak, 21.yüzyılın toplumsal ihtiyaçlarını, etnik, dinsel, mezhepsel, fikirsel ve cinsiyet ile cinsel yönelim farklılıkları da dâhil her türlü çoğulcu yapıyı temel alarak, etnik referanslardan arınmış, milliyetçi-devletçi-merkeziyetçi zihniyetten, resmi ideolojiden uzak duran, ileri-demokratik bir anayasa yapılmasını amaç edinmektedir.

BDP, Kürt Sorununun kolektif haklar temelinde çözülmesini esas almaktadır. Bu çerçevede Partimiz, Kürtlerin, Türklerin ve tüm Anadolu halklarının eşit, özgür ve kardeşçe birliğinin kararlı savunucusu olacaktır. Devletin soruna bakış ve yaklaşımı kökten değiştirilip düzeltilecek ve bu alanda yürütülen tüm politika ve uygulamalar değiştirilerek yeniden belirlenecek, sorunu daha da ağırlaştıran askeri/militarist yaklaşım terk edilecektir.


Kürt varlığı ve kimliği her düzeyde tanınarak,  anayasal güvenceye kavuşturulacak, yasal hak eşitlikleri için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.

Dilleri ve kültürel hakları yasal güvenceye kavuşturulacak, radyo, TV ve basın üzerinde hiç bir kısıtlama olmayacaktır. Türkçe radyo, TV hangi hukuki kurala bağlıysa, Kürtçe ve diğer dillerdeki yayınlar da aynı prosedüre bağlı olarak faaliyet yürütebilecektir. Kültürel faaliyetler için de aynı hukuki kurallar ve prosedür işletilecektir.

Kürtçe, eğitim ve öğretim dili olarak kullanılacaktır.

İnsan hakları alanındaki eşitsizlik ve ayrımlar ortadan kaldırılacak, her türlü ihlal kesin olarak sona erdirilecek, geçmişteki insan hakları ihlalleri, işkence ve faili meçhul cinayetler soruşturulup sorumluları yargılanacaktır.

İlgili tüm çevreler ve kamuoyuyla birlikte çerçevesi belirlenmek üzere Toplumsal Barış ve Demokratik Katılım Yasası düzenlenerek, silahlı çatışma dönemi nedeniyle tutuklanmış bulunanların, yurtdışına çıkmak zorunda kalmış tüm sürgünlerin ve silahlı grupların silahlarından arındırılarak, demokratik siyasal yaşama katılmaları sağlanacaktır.   

Köy koruculuğu, özel tim, yasama ve yargının denetimine kapalı olan oluşumlar ile OHAL'i aratmayan idari düzenleme ve uygulamalara son verilecektir.

Çatışmalar nedeniyle zorunlu göçe tabi tutulan insanların köylerine dönüşünün önündeki yasal ve fiili engeller kaldırılacak, mağdur olanların zararları karşılanacak, gerekli imkân ve destek sağlanacaktır.

Tüm ülkede ve bölgede sivilleşme gerçek anlamda sağlanacak, örgütlü sivil toplum bilinci desteklenip geliştirilecektir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin geri kalmışlığı özel bir planlamayla ortadan kaldırılacak, gelir ve toprak dağılımında eşitsizliği giderici çözümler geliştirilecektir. Bölge için yerinden demokratik planlamayla, STÖ'ler ve geniş halk katılımına dayalı Bölgesel Kalkınma Merkezi oluşturulacaktır.

Kürt sorununun çözümü benzer sorunların çözümünde de yol gösterici olacağı gibi toplumsal barış, ülkenin kalkınması ve toplumun refahına da yol açacaktır.

BDP,  değişik etnik, kültür ve inançlara sahip tüm toplulukların barış içinde, özgür ve eşit olarak birlikte yaşamalarını amaç edinmiştir.  
           
b.  Demokratikleşmenin Temel Dinamiği Kadınlardır

            Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, tarihsel, siyasal, ekonomik ve kültürel  bir sorun olması dolasıyla öncelikli olarak çözülmesi gereken sorunlardan biridir. İnsanlığın 21. Yüzyıla, ağır toplumsal, siyasal, ekolojik sorunlarını çözmeden girmiş olmasının temelinde, diğer eşitsizliklerin beslendiği bu en eski ve yaygın eşitsizlik yatmaktadır. Rekabet, eşitsizlik, sömürü ve şiddetin evrensel bir kültüre dönüşmesinin, çatışma ve çelişkilerinin küresel düzeyde derinleşmesinin kökeninde bu çelişki bulunmaktadır. Kadınların yer almadığı, dışlandığı, susturulduğu bir tarihin ürünü olan bugünkü dünyamız, insanlığın sorunlarına çözüm üretememektedir.
Partimiz, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini çağımızın en temel çelişkilerinden birisi olarak ele alır. Bu nedenle cinsiyet ayırımcılığını bir sistem sorunu olarak değerlendirir ve buna karşı tutumunu stratejik bir yaklaşımla belirler. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmayı; yaşamın tüm alanlarının ( sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik..v.b) erkek egemen karakterden arındırılması ve yeniden düzenlenmesi mücadelesi olarak benimser.

            BDP, bireylere toplum tarafından öğretilen ‘erkeklik’ ve ‘kadınlık’ rollerinin aile içinde başladığını, bu rollerin yaşamın tüm alanlarında belirleyici olduğunu vurgulamaktadır. Bu nedenle, aile kurumunda toplumsal cinsiyetçi rollerin aşılmasını ve gelenekselleşmiş aile yapısının demokratikleşmesini ertelenemez bir sorun olarak ele alır.

Partimiz, toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorununu en keskin ve yaygın bir ayrımcılık olarak ele aldığından siyasetin demokratikleşmesinin temel dinamiği olarak kadını görür. Kadınların katılmadığı demokrasilerin gerçek demokrasiler olamayacağını bilir; bu nedenle, toplumun yarısını oluşturan kadınların siyasetin tüm süreçlerine aktif katılımlarının önündeki engellere karşı sürekli mücadeleyi zorunlu bir görev olarak görmektedir. Kadınların karar alma ve uygulama süreçlerinde temsil edilmesini engelleyen koşullar ortadan kalkıncaya kadar, her alanda pozitif ayrımcılık ilkesini savunacaktır. Ayrıca partinin bütün yönetim kademelerinde %40 cinsiyet kotasını uygulayacaktır.

Türkiye’de kadınların siyasete aktif katılması için Siyasi Partiler Yasası’nın yeniden düzenlenmesi yoluyla siyasi partilerde en az % 33 kadın kotası uygulaması zorunluluk haline getirilecektir. Kotanın hayatın her alanında; işe girişlerde, sendika, dernek, oda vb. örgütlenmelerde de uygulanması için mücadele edilecektir.

Meclis’teki Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, fırsatta, süreçte ve sonuçta eşitlik için (Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu) olarak değiştirilecek ve bu komisyona işlerlik kazandırılacaktır.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği içeren eğitim müfredatı değiştirilecek, demokratik, eşitlikçi bir içerik kazandırılacaktır.

Erkek egemen sistem, kadınların sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, bilimsel tüm alanlardaki emeğini görünmez kılmaktadır.  BDP, tüm bu alanlarda kadın emeğinin görünür kılınmasını sağlayacak, kadınların tüm toplumsal alandaki haklarını güvence altına alacaktır.

Özellikle kentlerde kadınların işgücüne katılım oranının ciddi biçimde düşük olduğu Türkiye’de, kadınlara istihdam alanında öncelik tanınacaktır. Kamu istihdamında tedricen % 50 kota uygulaması getirilecektir.

Kadını ikincil, zayıf ve küçük gören değer yargıları ile mücadele edilecek, eşitlikçi bir kültürün gelişmesi sağlanacaktır. Kadınlara, kendi yaşamları üzerinde söz hakkı tanımayan, küçük yaşta evlendirme, başlık parası, çok eşli evlilik, berdel gibi uygulamalara karşı her düzeyde etkin mücadele yürütülecektir.

Ücretsiz kreş hizmetleri kamu ve özel sektörün finansmanı ile sağlanacaktır.

Kadına yönelik aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için, aile, sürekli ve yaygın bir eğitim alanı olarak ele alınacaktır. Kadına yönelik her türlü şiddete karşı mücadele edilerek, uluslararası standartlara göre nüfusu elli binden fazla olan yerlerde kadın sığınma evi açılacak, şiddete uğrayanlara destek hizmeti sağlanacaktır.

Kadın ve çocuklara yönelik cinsel taciz ve tecavüz suçlarını kapsayan yasalar yeniden düzenlenerek, cezalar artırılacaktır. Gözaltında taciz ve tecavüz suçları için yeniden yargı süreci başlatılarak, mağduriyetler giderilecektir. Toplumumuzda önemli bir sorun olan ve gizli tutulan ensest ile mücadele edilecek ve mağdurların rehabilitasyonu ve tedavileri için merkezler açılacaktır.

Eski çağlardan beri, erkek egemen sistemin kadınlar üzerinde uyguladığı ve kadının en çok aşağılandığı bir şiddet biçimi olan fuhuşun tamamen ortadan kaldırılması ve genelevlerin kapatılması hedeflenecektir. Ancak, sorunun çözümüne kadar genelevlerde çalışan kadınların sağlık sigortaları ve emekli olmalarına imkân sağlayan yasal düzenlemeler yapılacak ve çocuklarının mağduriyetine yönelik yasal eksiklikler giderilecektir. Çocuklar yönelik fuhuşu önleyecek önlemler hızla alınacaktır. Çocuk yaştaki (18 yaşından küçük) kadınların fuhuşla ilgili sabıkaları silinerek eğitim ve rehabilitasyonlarına önem verilecektir.
Kadına yönelik her türlü ayrımcılığı ortadan kaldıracak yasal düzenlemeler yapılarak, başta CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımlıkla Mücadele Sözleşmesi) olmak üzere toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak tüm uluslararası sözleşmelerin gerekleri yerine getirilecektir.
Özgür ve demokratik toplumun yaratılmasında kadın girişimi ve özgürlüğü belirleyici olacaktır. 

c. Emeğin Özgürlüğü ve Yaratıcılığı Esastır

BDP, emekten ve emekçiden yana bir siyaset benimser. Emek gündelik hayatın, bütün üretimin motorudur.

Toplumsal yaşamın gelişmesi için vazgeçilmez olan yaratıcılık, ancak emeğin özgürleşmesiyle ortaya çıkar.

Çalışmak, insanın hem başkalarına muhtaç olmadan geçimini sağlamak için hem de yaratıcı potansiyelini gerçekleştirmek için sürdürdüğü bir faaliyettir.  Bu faaliyetin insan onuruna yakışır bir şekilde gerçekleştirilebileceği bir ortamın yaratılması partimizin temel amaçları arasındadır.  Bu amaca yönelik önlemlerin Uluslararası Çalışma Örgütünün 1944 Philadelphia Bildirge’nde belirtilen “emek meta değildir” ilkesi temelinde alınması özellikle önemlidir. Bu doğrultuda, bugün geçerli olan istihdam yaratmayan büyüme stratejisinin sorgulanmasını ve tam istihdam amacının ekonomik hedefler arasındaki önceliğini önemle gündeme getiriyoruz. Bunun yanı sıra, insanların tehlikeli ve sağlıksız koşullarda, iş güvencesinden ve sosyal güvenlik haklarından yoksun, insanca bir yaşam sürdürmeye yetmeyecek ücretlerle çalıştırılmalarının, örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kabul edilmezliğini vurguluyoruz.

            Kadınların ve genç nüfusun ekonomik hayatın dışında kaldıkları bir toplum, hem ekonomik hem de sosyal açıdan sakatlamış bir toplumdur. İnsanların geçimlerini sağlamak için her ne koşulla olursa olsun emeklerini satmak zorunda oldukları bir ekonomik ortam da, eşit ve özgür bireylerden oluşan bir toplumun temel nitelikleriyle bağdaşmaz. Piyasa mantığının toplumsal ve insani amaçları yok sayacak şekilde hakimiyeti altına aldığı bir çalışma düzenini reddediyor, herkesin topluma eşit haklar temelinde katılabildiği adil bir toplumun ancak çalışma hayatının toplumsal ve insani amaçlar doğrultusunda düzenlenmesiyle mümkün olacağını savunuyoruz.


d. Ekolojik Denge – Sürdürülebilir Bir Yaşam

Ekolojik denge sürdürülebilir bir yaşam için vazgeçilmezdir.  BDP, ekolojik dengenin korunması mücadelesini, genel insan hakları, cinsiyet eşitliği,demokratik siyaset ve hukuk mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak ele alır ve kapsamlı bir mücadele verilmesini zorunluluk olarak görür.

Doğa üzerinde kurulan hâkimiyet, egemen sistem tarafından daha fazla kâr elde etmenin aracı haline getirilmiştir. İnsan topluluklarının siyasal ve ekonomik hırsları ile doğanın yapısı arasında var olan ters orantılı ilişki günümüzde evrensel anlamda ‘ekolojik kriz’ olarak ifade edilmektedir. İnsanlık, artan nüfus ve teknolojik kirlenme nedeniyle, yerin üstünü ve altını, hatta atmosferi gittikçe yaşanılmaz hale getiren bir tehditle karşı karşıyadır.

Türkiye’de bugüne kadar ekolojik dengeyi korumayı önemseyen, doğal kaynakların doğru kullanımını hedef alan ve yaşanabilir bir ülke yaratma ve gelecek kuşaklara bırakmaya yönelik sağlıklı, sürekli ve çözüm getiren politikalar izlenmemiştir. Siyasal ve ekonomik rant amaçlı, popülist politikalar uğruna ülkemizin doğal kaynakları heba edilmiştir. Yanlış siyasetlerin sonucu olarak, son yirmi beş yılda yaşanan çatışmalı ortamda güvenlik gerekçesiyle Doğu ve Güney Doğu‘da yeşil alanlar tahrip edilmiş, tarihsel doku zedelenmiştir.

BDP, ülkemizde ekolojik dengenin korunmasını en temel görevlerinden biri olarak benimser ve bunun sağlanması için yoğun bir biçimde mücadele eder.

İlköğretimden başlayarak, çevre bilincinin geliştirilmesi ve ekolojik dengenin korunabilmesi amaçlı dersler eğitim programlarında yer alacaktır. Toplumda da gerekli duyarlılık ve bilinci geliştirmek için eğitim çalışmaları yapılacaktır.

Çevrenin korunması amacıyla, toprağı, yeşili, suyu, havayı, iklimi ve hayvanları koruyan politikalar temel alınacak, siyasal ve ekonomik politikalar başta olmak üzere bütün uygulamaların ekolojik denge ile uyumlu olması, gerekli yasal düzenlemeler ile sağlanacaktır.

Uluslararası sermaye kuruluşları ile yapılan ancak, ülkemizin doğal yapısını ve zenginliklerini tahrip edecek anlaşmalar geçersiz sayılacaktır.

Gezegenimizin karşı karşıya olduğu çevrenin tahribatı sorununun gelmiş olduğu düzey esas alınarak, insan ile doğanın ilişkisini bozan, kâr amaçlı ucuz sanayileşme ve denetimsiz kalkınmacılığın önüne geçilecektir.

Bugün ve gelecek kuşaklar için dünya kaynaklarının zenginliğini ve korunmasını sağlayabilmek amacıyla nükleer enerji, sera etkisi, hormonlu gıdalar ve gen teknolojisi başta olmak üzere doğal yaşamı tehdit eden alanlarda sıkı denetim uygulanacaktır.

Doğaya zararlı ve israfa dayalı enerji ve sanayileşme politikaları yerine, güneş ve rüzgâr enerjisi gibi zararsız ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ve geliştirilmesi hedeflenecektir.

Sanayi tesislerinin, hava alanlarının, kara ve demiryollarının, barajların ve enerji santrallerinin vb. planlama ve inşasında doğal dokunun bozulmaması ve tarihsel yapıtların zarar görmemesi esas alınacaktır.

Çevreyi korumaya dönük önlemler çerçevesinde, Çevre Bakanlığı’nın bütçesi ve yetkisi artırılacak, çevrenin korunmasına ilişkin uluslar arası anlaşmalara uyum sağlanacak ve yasalarda çevrenin tahrip edilmesine cevaz veren hükümler kaldırılacaktır.

Doğu ve Güneydoğu'da çatışmalı süreçte tahrip edilen doğal alanlar başta olmak üzere tüm ülkenin yeniden ağaçlandırılması için bütçeden yeteri kadar kaynak ayrılacak ve yerinden yönetim esasına göre, sivil toplum örgütlerinin ve halkın katılımıyla bu çalışmalar kısa sürede sonuç alıcı şekilde yeniden düzenlenecektir.

Evrensel çapta, çevre hakları mücadelesinin daha yoğunlaştırılması kaçınılmazdır. BDP bu bilinçle, çevre haklarını korumaya yönelik her türlü yerel ve uluslararası örgütlenme ile ortak mücadele yürütmeyi esas alır.

         e. Yerinden Yönetim

        Demokrasinin derinleştirilmesi açısından yerel yönetimler tarihsel bir öneme sahiptir. Halkın katılımına ve denetimine kapalı merkezi ve yerel yönetim anlayışının olduğu Türkiye’de,  milyonlarca insanın geleceğini ilgilendiren tüm ekonomik ve siyasal kararlar bir avuç azınlık tarafından alınmaktadır. İşçiler, emekçiler, ezilenler, kadınlar ve gençler yok sayılmakta, toplumsal yaşamın bütün alanlarında olduğu gibi burada da dışlanmaktadır.

            Oysa yerel yönetimler yüz yüze ilişkilerin yaşandığı ve gündelik hayatımızı ilgilendiren hizmetlerin görüldüğü ev/mahalle ile merkezi yönetim arasında yer alan siyasal katılımı özendiren bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle de özellikle kadınları, çocukları, gençleri doğrudan ilgilendiren bir siyasal faaliyet düzeyidir. Partimiz özellikle kadınların yerinden yönetime katılımını özendirecek, dışarıda bırakılan kesimleri yerel sürece katacak tedbirleri alacaktır.

            Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı başta olmak üzere ulus üstü sözleşme hükümleri temel alınarak, yerel yönetimler “mahalli müşterek ihtiyaçları” bütün olarak karşılayan ve ihtiyaçlara göre kendi inisiyatifi ile karar oluşturabilen kurumlar haline getirilecektir.

            Türkiye, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve üye devletlerin imzasına açılan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı önemli maddelerine çekince koyarak 1988’de imzalamıştır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, yerel yönetimlerin özerkliği kavramını; “yerel makamların, kanunlarla belirtilen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel halkın çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yönetme hakkı ve imkânı” olarak tanımlamakta ve yönetme hakkının “vatandaşlardan oluşan meclislere, referandumlara veya vatandaşların doğrudan katılımına olanak veren öteki yöntemlere başvurulabilmesini hiçbir şekilde etkilemeyeceğini” ifade etmektedir.
            “Yerel makamları doğrudan ilgilendiren tüm konulara ilişkin planlama ve karar alma süreçleri içinde, kendilerine olanaklar ölçüsünde zamanında ve uygun biçimde danışılacaktır” hükmü, Türkiye’nin çekince koyduğu maddelerden biridir. Türkiye’nin koyduğu çekinceler kaldırılarak, yerel yönetimler halkın söz, yetki ve karar sahibi olduğu demokratik kurumlar haline getirilecektir. 
            Türkiye'de yerel yönetimlerin temel sorunu, merkezi yönetimin vesayetini esas alan yasal ve idari düzenlemelerdir. Yerel yönetimlerin gerçek anlamıyla rollerini oynayabilmeleri için, merkezin vesayetine son verilerek, yerinden yönetim ilkesine uygun merkez karşısında özerk bir konum kazanmaları sağlanacaktır. Böylece anayasada düzenlenecek geniş yetki devriyle idari açıdan temel yönetim organlarına dönüştürüleceklerdir. Yerel yönetimlere, merkezi yasalarla çelişmemek üzere görev alanlarıyla ilgili konularda yasama yetkisi de verilecektir.

            Yerel yönetimler mali açıdan merkeze bağlı olmaktan çıkarılacak, merkeze bağımlı olan yerel yönetimlerin haksız, adaletsiz ve ayrımcı uygulamalara maruz kalmasına son verilecek, bu açıdan yerel yönetimlerin kendi kaynaklarını kendilerinin yaratması esas alınacak, yerel ölçekte vergi toplamaları, merkezi hükümetle eş güdüm içinde vergi oranlarını belirlemelerine olanak tanınacak, idari ve mali yönden özerk hale gelmeleri sağlanacaktır.
      
         Belediyeler arası eşitsizliklerin giderilmesi ve adaletsiz kaynak aktarımının önlenmesi için "Ortak Fon" uygulamasına gidilerek güçsüz belediyeler desteklenecektir.


            Genel güvenlik, ulaşım, gümrük ve dış ilişkiler dışındaki tüm hizmetler merkezi yapıdan, yetki devri ve paylaşımı yöntemiyle yerel yönetimlere devredilecek, bununla birlikte gerekli kaynak, yetki ve sorumluluk tanınacaktır. Sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, konut ve çevre gibi alanlarda merkezi hükümet makro hedefleri ve genel standartları belirleyecek, kamu hizmetlerinin sunulması ise yerel yönetimlere bırakılacaktır.

            Belediyeler; Türkiye’nin çok kültürlü, çok kimlikli ve değişik inanç sahiplerine göre hizmetlerini yürütmelidirler. Bu nedenle çok dilli, çok kültürlü belediyecilik temel yaklaşımımız olacaktır. Hizmetlerin etkin ve verimli olması için yerel dillerde hizmet verilecektir.

            Belediyeler arası eşitsizliklerin giderilmesi ve adaletsiz kaynak aktarımının önlenmesi için "Ortak Fon" uygulamasına gidilerek güçsüz belediyeler desteklenecektir.

            f. Basın Özgürlüğü ve İletişim 
       
Özgür, bağımsız, çok sesli yazılı ve görsel basın, demokratik rejimin önemli güvencelerinden biridir.

Doğru bilgi ve haber alma hürriyetinin korunması esastır.BDP, böyle bir ortamın tesisi için her türlü önlemi alacak, medya-siyaset ve ticaret ilişkilerinin toplumun doğru haber alma özgürlüğünü kısıtlaması, medya aracılığıyla vatandaşın istismar edilmesi önlenecektir. Yazılı ve görsel basın sektöründe tekelleşme ve kartelleşmenin önlenmesi için ilgili mevzuat yeniden düzenlenecektir.

Medyanın toplumun ihtiyaçlarını ön planda tutan yayınlar yapması özendirilecektir.

Özel hayatın ve özel haberleşmenin güvenliği ile ilgili her türlü teknik ve yasal önlemler alınacaktır.

Medya çalışanlarının iş güvencesi ve sosyal güvenlik sorunları dolaylı olarak haber alma özgürlüğünü etkilemektedir. Bu nedenle medya çalışanlarının uluslararası standartlarda bir çalışma ortamına ve iş güvencesine kavuşturulmaları sağlanacaktır.


    3. Bölge ve Dünya Siyasetimiz


Bölge ve dünya siyasetimiz, yerelden evrensele uzanan bir anlayışla ve temel değerlerimiz çerçevesinde, yani cinsiyet, nesil ve kültür alanındaki tüm ayrımcılıklara karşı bir pozisyon benimsemektedir. Örtüşen sorunlar (yoksulluk, işsizlik, şiddet) ve örtüşen kimlikler bulunduğumuz ülke, bölge ve bölgelerin büyük çoğunluğunda mevcut olduğundan dünyaya açılımımız öncelikle komşu ülkelerle yakın ve sıcak ilişkilerden geçer. “Yurtta barış dünyada barış” ilkesi bu temenninin esasıdır. Söz konusu ilke çerçevesinde temel dış politikamız, tüm dünya insanlarının onur ve saygınlık bakımından eşitliğini temel alan, insan hakları değerlerini temel kriter kabul eden, ülkeler arasındaki tüm sorunların barışçıl bir biçimde, diyalog yoluyla ve hukuk kuralları çerçevesinde çözümlenmesi gereğine inanan bir anlayışa dayanır.

Ülkemizde, bölgede ve dünyada küresel barışı, demokrasiyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, adaleti ve istikrarı, halkların birlik ve kardeşliğini tesis etmek için aktif ve sürekli bir biçimde çaba gösterecek olan BDP, ülke, bölge ve dünya barışını zedeleyecek, halklar arası düşmanlıklara yol açacak her türden politika ve yaklaşımlarla mücadele edecektir.

Demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirilmesine yönelik uluslararası sözleşmelerin gerekleri eksiksiz yerine getirilerek, bu sözleşmelere aykırı uygulamalar ortadan kaldırılacak ve Türkiye’nin dış politikada bu gerekçelerle sürekli baskı altında tutulması önlenecektir. Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, AGİT gibi uluslar arası ve bölgesel kuruluşlarla işbirliği ve dayanışma temelinde ilişki geliştirecektir. Bu kurumlardan başka hiçbir etki altında kalmadan,  kuruluş amaçları doğrultusunda, dünya barışının korunması, uluslararası işbirliği ve halklar arası dayanışma ilkeleri çerçevesinde çalışma yürütülecektir.

Türkiye’nin demokratikleşmesi ve uluslararası hukuka uyumu için Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, AGİT gibi uluslar arası kuruluşların ilgili sözleşme ve tavsiye kararlarını koşulsuz ve çekincesiz kabulü ve iç hukuka yansıtılması BDP için vazgeçilmez bir görevdir.

Devletlerarası ittifakların da, bölgeler arası işbirliklerinin de yaşadığımız çağda geçicilik ve değişkenlik özellikleri artmıştır. Bir yandan  sorun odaklı işbirlikleri yaygınlaşırken bir yandan da coğrafya esaslı bölgesel kimlikler güç kazanmıştır. Siyasal ve ekonomik ittifaklar ve işbirlikleri geçicilik özelliğini her zaman barındırdığından dünya siyasetindeki esas ilkemiz evrensel insan halkları ve onun çağımıza uyarlanmış ve daha gelişmiş uzantıları olan AB kriterleri, CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) ve Kyoto Protokolü gibi uluslar-üstü çerçeve kurallar ve yasalardır.

Türkiye konumu itibariyle çok bölgeli bir ülkedir. Karadeniz, Akdeniz, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, Orta Asya ülkelerinin bileşiminden oluşmaktadır. Avrupa, Asya ve Afrika’nın sürekli ve yakın temasta olduğu bu bölgeler bütünü, ağırlıklı olarak Avrupa Birliği’nin kendi üye ülkeleri arasında yarım yüzyıldır sürdürdüğü karşılıklı işbirliği ve kalkınma başarısının ulaştığı değerlere potansiyel olarak yakındır.

Balkan ülkeleri, Avrupa Birliği ile bütünlük içindedir, çoğu artık AB üyesidir. Ukrayna, Gürcistan gibi AB üyesi olmayan Karadeniz ülkeleri de Birliğin temel değerlerini büyük ölçüde benimsemektedir. Akdeniz’in kuzeyindeki ülkeler AB üyesidir, güneyindekiler ise çok yakın temas ve ortak projeler içindedir. Güney Kafkasya’nın üç ülkesi de AB değerlerine tarihen yakınlık duymaktadır ve yatkındır. Orta Asya ülkeleri AB ile ekonomik işbirliklerini sürdürmektedir, AB ile birlikte sosyal projeler yürütmektedir. Dünyanın en sorunlu bölgelerinden biri olan Ortadoğu’da yer alan devletlerin bir kısmı ise bu değerleri Türkiye’nin üyeliğe hazırlanması süreci vasıtasıyla güçlendirmek istemektedirler.

         BDP, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecini demokratikleşme açısından desteklemektedir. İç hukukun AB normlarına uyum sürecini öncelikli bir görev olarak ele alacaktır. Sermayenin Avrupa’sına karşı, eşit ilişkiler temelinde, bütünleşmiş halkların Demokratik Avrupa’sını yaratmak için çalışmalar yapacaktır. Şimdi önemli olan demokratikleşme ilkesi doğrultusunda halk ve devlet çıkarlarını birbirine yakınlaştırarak, ülkede barışın, bölgede barışa ve dünyada barışa katkıda bulunması için çalışmaktır.

AB ile müzakere sürecinde Türkiye’nin karşılaştığı önemli konulardan biri de Ermeni sorunudur. Türkiye tarihiyle yüzleşme cesareti göstererek, 1915’te yaşanan trajediyi ve sonuçlarını, bilimin ve tarihi gerçeklerin ışığında değerlendirerek çözüme kavuşturmak zorundadır. Ermenistan’la iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde Türkiye Ermenistan sınırı açılacak, ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler kurulacak, bu bağlamda işbirliği olanakları geliştirilecektir.

Bağımsız, birleşik bir Kıbrıs’ın yaratılması için ada halklarının iradesini esas alan, sorunun çözümünüKıbrıs‘ta, iki halkın kardeşçe birliğine dayalı bir çözümün sağlanması, Kıbrıs’ın Barış Adasına dönüştürülmesi için gereken azami çaba gösterilecektir. Kıbrıs sorununun çözümü, AB-Türkiye müzakere sürecini de hızlandıracaktır.


Ortadoğu’nun doğal kaynaklarının Ortadoğu halklarının yararına işletilmesi için bir dış politika yürütülecek, petrol ve sular başta olmak üzere doğal kaynakların bölge halklarının çıkarları doğrultusunda, bölgesel barışın korunması ve refahın artırılmasına hizmet amacı ile kullanılması sağlanacaktır.

Ortadoğu'nun bölgesel düzeyde demokratik bütünleşmesi, dünyadaki gelişmelere bağlı olarak temel bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bir yandan Ortadoğu’nun demokratik bütünleşmesi için çaba içinde olunurken; diğer yandan da, Ortadoğu halklarının bölgesel çıkarlarını koruyup geliştirecek bölgesel bütünleşmeyi sağlayacak bir dış politika esas alınacaktır. Aynı şekilde enerji ağı açısından bu bölgeyi ve Türkiye’yi ilgilendiren Karadeniz, Kafkasya, ve Orta Asya ülkeleriyle, demokratikleşme, kültürel ve ekolojik işbirliklerine özen gösterilecektir.

Ortadoğu ülkeleri ve İran ile ilişkilerimiz, Osmanlı döneminde de, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde de her zaman karşılıklı etkileşim içinde önemini korumuştur. Örtüşen ve paylaşılan kimlikler özellikle bu bölgede sorunlarla iç içe geçmiştir. Bugün tüm dünyanın dikkatini üzerinde toplayan bu büyük çatışma bölgesinde ülkemiz dengeli, tarafsız ancak, sıcak ilişkiler içinde olmak zorundadır. Türkiye insan hakları ve anti-militarizm çerçevesinde ve AB kriterlerini esas alarak, içerden dışarıya barış katkılarını sürdürmek istiyorsa demokratikleşmeyi esas almalıdır. Özellikle tüm Ortadoğu bölgesini kana bulayan, can kaybının yanında, insanlığın binlerce yıldır biriktirdiği ortak maddi ve kültürel zenginliklerin yok olmasına neden olan İsrail-Filistin çatışması ve tahribatı, Irak işgali ve yarattığı tahribat, İsrail-Lübnan çatışması karşısında sorumlu ve katılımcı bir barış diplomasisini yoğunlaştırmak gerekmektedir. Iraktan sonra Afganistan’a, hatta Pakistan’a yönelik haksız, adaletsiz ve uluslararası hukuka aykırı olarak gerçekleşen müdahalelerin sona ermesi için her türlü barışçıl girişime destek verilmesi gereğine inanıyoruz.
Ortadoğu’nun temel sorunlarını oluşturan Kürt sorunu ile Filistin sorununun çözümü için ilgili ülkelerle sürekli diyalog içinde olma esas alınacak, bu sorunların çözümü için bölgesel ve uluslararası düzlemde yapıcı ve dostane katkılar sunulacaktır.
BDP, komşu ülkelerle kurulacak bölgesel birliklere ekonomik olduğu kadar, siyasal ve kültürel ilişkiler açısından da önem vermektedir. Partimiz, başta Kürdistan Federe Bölgesi olmak üzere İran, Irak ve Suriye ile özgün tarihi- kültürel bağlar ve demografik özellikleri de göz önünde bulunduracak, bölge halklarının yararına, dayanışma ve işbirliğini geliştirecektir.   

 ABD ile Türkiye Cumhuriyetinin ilişkisi dünya siyasetinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Soğuk savaş döneminde NATO tercihi ile bu ilişkiler pekişmiş ve iki kutuplu dünya siyaseti ve özellikle de savunma stratejisi nedeniyle Türkiye’nin bazı komşularıyla ilişkileri zayıflamıştır. Bugünkü küreselleşme koşullarında ABD ile ilişkilerimiz bağımlılık ve düşmanlık tepkilerinden tamamen arınarak gerçekçi bir biçimde sürdürülmelidir.

Meksika ve Güney Amerika ülkelerinin modern tarihlerinde geçirdikleri otoriter dönemler Türkiye’nin yakın tarihinde yaşadığı dönemlerle benzerlik taşır. Bu ülkelerin geçmişteki sıkıntılarını büyük ölçüde geride bırakmış olmaları Türkiye için önemli bir tecrübedir. Özellikle 2000’li yıllarda Güney Amerika ülkelerinde sol hareket ve iktidarların başarısı dikkatle izlenmelidir. Takip edilen sosyal politikaların dünyanın diğer ülkeleri üzerindeki etkileri, diğer kıtalardaki bölgelerle kurulan ilişkiler mercek altına alınmalıdır.

Akdeniz Bölgesi Ortadoğu ile bütünleşen bir bölgedir. Kuzey Akdeniz ülkeleri AB üyeleri olarak Güney Akdeniz ülkeleri ile yoğun ilişkiler içindedir. Kuzey Afrika yani güney Akdeniz ülkeleri Ortadoğu ülkeleriyle sorun odaklı ve kültür odaklı ortaklıklara sahiptirler. Akdeniz ülkeleri örgütlenmelerinin ve işbirliklerinin başarısı Ortadoğu ülkelerinin barışına da hizmet eder. Türkiye her iki bölgenin paylaşanı bir ülke olarak bu işbirliğinin bir parçası ve aracısıdır.  BDP, demokratikleşen bir Türkiye’nin Ortadoğu barışına da katkılarının büyük olabileceğine inanmaktadır.

Güney Asya ve Uzak Asya ile ilişkilerimiz ise, bir yandan Batı ülkeleri ile diğer yandan Avrasya-Rusya işbirlikleri ile gelişmektedir. Bu yöredeki ekonomik atılımları izlememiz ve paylaşmamız zorunludur. Orta Asya ve Rusya Federasyonu ile ilişkilerimiz bu bölgeye açılmamızın da bir aracısıdır.
                                                                                  
Afrika ülkeleriyle doğrudan ilişkilerimizin, birçok dünya ülkesi gibi Kuzey Afrika hariç fazla gelişmemiş olduğunu itiraf etmek gerekmektedir. Güney Afrika başta olmak üzere ayrımcılıkla mücadelede kazanımlar elde etmiş Afrika ülkeleriyle ilişkiler geliştirilecektir.

İnsanlığı ve doğayı tehdit eden savaşları engelleyebilecek, gezegenimizin silahlardan arındırılmasına katkı sağlayacak silahsızlanma için gerçekleştirilecek olan her türden olumlu girişim desteklenerek içinde yer alınacaktır.

Eşitsizliklerin küresel düzeyde derinleşmesine karşı BDP, küresel adalet ilkesini savunur ve ulaşılan bilimsel-teknolojik düzeyin önemli olanakları sunduğunu vurgular. Partimiz, küresel düzeyde eşitlik ve adalet için yapılan girişimleri desteklemektedir ve bu yönlü oluşumlarla dayanışma halinde olacaktır. Sermayenin halklar aleyhine gelişen küresel yayılmasına karşı, halkların enternasyonal dayanışmasına ve küresel birliğine katkı sunacak her türlü girişime destek sunulup, içinde yer alınacaktır. Dünya kaynaklarının eşit ve adil dağılımını sağlamak için zenginliklerin küresel şirketlerin tekeline girmesinin engellenmesi, açlık ve yoksulluğun son bulması için yürütülen ve yürütülecek çalışmalar desteklenecektir.


EKONOMİ POLİTİKAMIZ

1. Ekonomik Sorunlar

Türkiye’de günümüze dek iş başına gelen hükümetler tutarlı, istikrarlı, geleceğe yönelik ve bütüncül iktisadi politikalar uygulamamıştır. Yapılması gereken, kısa ve uzun vadeli ekonomik hedefleri gerçekleştirecek, gerçekçi iktisadi politikalar tasarlamak ve uygulamaktır. Partimiz, iktisadi refaha ulaşabilmenin en temel koşulu olarak öncelikle, siyasi istikrarı ve iç barışı sağlamak için demokrasiyi kurumlaştırmanın önemine inanmaktadır. Şeffaf ve sivil yapıların denetimine açık, toplumsal katılımın sağlandığı bir iktisadi model ancak, demokratik bir ortamda oluşturulabilir.  

Günümüz Türkiye’sinde işsizlik son derece yüksek boyutlara ulaşmıştır. Birikimlerin üretime dayalı yatırıma dönüştürülememesi, gelecekte işsizlik rakamlarının daha da artacağına işaret etmektedir. Özelleştirme kamu varlıklarının yok pahasına satılmasına neden olmakta, özelleştirilen işletmelerde çalışan emekçilerin hakları gasp edilmekte ve işçiler,  işsizliğe terk edilmektedirler. İktisadi faaliyetlerin sadece belli bir bölgede yoğunlaşmasına göz yumulmakta, bölgeler arası eşitsizlik gün geçtikçe büyümektedir. Güvenlik alanına, Türkiye’nin gerçeklerine uygun olmayan aşırı miktarlarda kaynak aktarılması ekonominin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden birini oluşturmaktadır. Tarım ve hayvancılık sektöründe uygulanan yanlış politikalar sonucu Türkiye, bu alanda kendine yeterli durumunu yitirmiştir.  Dış borcumuz her geçen gün artmakta, borç yükünü karşılayabilmek için uygulanan yüksek faiz politikası Türkiye’nin geleceğini tehlikeye sokmaktadır.

Partimiz,  TSK’nın kâr amaçlı şirketler kurarak ekonomik faaliyette bulunmasını son derece sakıncalı bulmaktadır.  Devletin resmi kurumları sadece kamu yararı çerçevesinde faaliyette bulunabilir, asıl görevi güvenliği sağlamak olan bir kurumun  sahip olduğu şirketler aracılığıyla ekonomik faaliyette bulunması kabul edilemez.  Partimiz bu durumun ortadan kaldırılması için gerekli hukuki ve idari düzenlemeleri yapmayı taahhüt eder.

2.  İşsizlik ile Mücadele ve İstihdam

Partimiz, insanların “çalışma” hakkı ve özgürlüğünü en doğal insan hakkı olarak kabul etmektedir. Dolayısıyla, vatandaşların çalışma hakkını kullanabilmesi ve üretim faaliyetlerine katılmasını sağlayacak her türlü yasal düzenlemeleri ve tedbirleri almak öncelikli hedeflerimizdendir.

İşsizliğin artmasındaki en önemli etkenler, ülkedeki çatışmalı süreç, ülke kaynaklarının doğru değerlendirilmemesi ve bütçenin doğru kullanılmamasıdır.

Bugüne kadar hükümetler, hızla artan genç nüfusun sorunlarını görmezden gelerek, işsiz ve eğitimsiz bir gençlik yaratılmasına yol açmışlardır. Bu zihniyet değişecek ve sorunun muhataplarının katılımı sağlanarak çözüme yönelik politikalar oluşturulacaktır.

Bugün Türkiye’de istihdam alanında çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Özelikle kadın istihdamının düşüklüğü endişe verici boyutlardadır. Gençlerin de sadece üçte biri iş gücüne katılmaktadır. Bunun yanı sıra, kayıt dışı istihdam toplam istihdamın neredeyse yarısını, imalat sanayinde ise, üçte birini oluşturmaktadır. Yani çalışanların büyük bir kısmı sosyal güvenlik kapsamı dışında, sağlıksız ve tehlikeli koşullarda çalışmaktadır. İş kazalarını önleyici önlemlerin alınmaması, kadınlara karşı uygulanan ayrımcılık ve taciz, çocuk işçi çalıştırılması gibi sorunlar çalışma yaşamının önemli sorunlarındandır. 

Partimiz, çalışanların başta gelen sorunlarından birinin ücretlerin düşüklüğü olduğunun bilincindedir. (Çalışan yoksul= olgusu, Türkiye’nin üzerinde durulması gereken bir gerçeğidir. Partimiz, bu sorunların çözümü için sadece iş yaratmak değil, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün vurguladığı gibi, “düzgün işler” yaratmak gerektiğini savunur, bu koşulların değiştirilmesi için her türlü düzenlemeyi yapmayı taahhüt eder.

BDP, bölgesel ihtiyaçları ve ekonomik gelişme potansiyellerini dikkate alan iş gücü eğitimi ve beceri geliştirme programlarıyla iş gücünün istihdam edilebilirliğini hedefler.

Eğitim politikasının, ekonominin bugünkü vasıflı işgücü ihtiyacını ve ileride ekonomik gelişmeyle birlikte oluşacak ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak dinamik ve planlı bir yaklaşımla düzenlenmesini amaçlar. Bunun yanı sıra, konuya iş gücü talebinin arttırılması için planlı bir yatırım politikasının gerekli olduğu bilinciyle yaklaşır.

Tarım ve sanayi sektörlerindeki istihdam potansiyelinin yanı sıra, eğitim, sağlık ve sosyal bakım hizmetleri alanlarındaki eleman eksikliklerini istihdamı arttırmak amaçlı bir yaklaşımla ele alır ve bu alanlarda kamu sektörünün önemini vurgular.

Özel sektörde istihdamın artması için, sosyal güvenliğin bir istihdam vergisi niteliği taşıyan prim ödemelerine dayanan finansmanı yerine vergilerle finanse edilen bir sosyal güvenlik modeline geçilmesini savunur.

Türkiye’de çalışma saatleri diğer OECD ülkelerine oranla çok daha uzundur ve bu hem genel olarak istihdam artışını engellemekte hem de özellikle kadınların işgücüne katılımı açısından ciddi bir sorun oluşturmaktadır. İş saatlerinin kısıtlanması ve genel olarak çalışma koşullarının düzeltilmesi partimizin öncelikleri arasında yer almaktadır. Sağlıksız çalışma koşullarının değişmesi ve her yıl pek çok işçinin hayatına mal olan iş kazaları ve hastalıklarının önlenmesi için, var olan yasal düzenlemeler genişletilecek ve iş yeri denetim kapasitesi arttırılacaktır.

Kayıt dışı istihdamla mücadele, iş koşullarının düzelmesi açısından olduğu kadar, vergi kayıplarının ve kayıt dışı işçi çalıştırmayan işverenlerin karşı karşıya oldukları haksız rekabetin önlenmesi açısından da son derece önemlidir. Partimiz bu mücadeleyi işçi örgütleriyle işbirliği içinde yürütmeyi hedeflemektedir.
           
BDP’nin amacı, bireylere insan onuruyla bağdaşacak bir yaşam düzeyi ve sosyal güvence sağlayan işler yaratmaktır. İş yaşamının düzenlenmesinde örgütlenme özgürlüğünün temel hak ve özgürlüklerden biri olduğu bilinciyle hareket edilecektir.

Sendikalar örgütlü toplumun asli unsurlarıdır. Ülkemiz sendikal hakları tanıma konusunda çağın çok gerisinde kalmış, hatta sırf sendikal hakları tanımamak için imzaladığı anlaşmalara ve ILO sözleşmelerine çekinceler eklemiştir. Partimiz, temel insan hakları arasında önemli yer tutan örgütlenme ve sendikalaşma haklarının hayata geçirilmesini,  çalışan herkese toplu sözleşme ve grev hakkının tanınmasını amaçlar.

Partimiz sendikalaşma önünde engel teşkil eden barajlar, noter şartı ve sendikalaşanların işten çıkarılması gibi uygulamalara cevaz veren mevzuatı değiştirecektir.

3.  Bölgeler Arası Eşitsizlik

Ülkemizde, bölgeler arası eşitsizlikten söz edilecekse ilk olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz ile başlamak gerekir. Çatışmalı sürecin etkisiyle bu bölgelerde var olan ekonomik faaliyetler önemli oranda sekteye uğramıştır. Bölgenin temel gelir kaynağı olan tarım ve hayvancılık köylerin boşaltılması ve mera yasakları ile gerilemiş, köylerinden şehirlere göçmek zorunda bırakılan üreticiler şehirlerde işsizliğe mahkûm edilmiştir. Kentsel alanlarda üretim ve ticaretin gelişmesine yönelik etkin iktisadi politikalar uygulanmaması sonucu, Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri ile Batı bölgeleri arasındaki iktisadi gelişmişlik farkı gittikçe artan oranda açılmıştır.  Bölgesel eşitsizlik, Doğu Karadeniz ve İç Anadolu Bölgeleri için, hatta bazı Ege ve Akdeniz illeri için de geçerlidir. Partimiz, söz konusu yöreler için özel bütçeler oluşturacak ve bu bölgelere yatırım yapılmasını teşvik için gerekli girişimlerde bulunacaktır. 

Türkiye’de sanayi dağılımı dengesiz ve belli bir alanda (Marmara Bölgesi) yoğunlaşmıştır. Hükümetler bu duruma seyirci kalmışlardır. BDP, belli bölgelere yığılan sanayi anlayışını değiştirmek için sanayinin dağılımı kapsamında yasal düzenlemeler yapacaktır. Yerel düzeyde çalışmalar yürütülüp, bölgelerin potansiyelleri doğrultusunda sanayinin geliştirilmesi için destek politikaları uygulanacaktır.

Bölgeler arası ekonomik farklılıkların giderilmesi için hammadde, enerji, sermaye, teknik işgücü, ulaşım, pazar gibi alanlarda eksikliği olan bölgelerde bölgenin kendine özgü şartları da göz önünde bulundurularak sorunları giderici özel tedbirler alınacaktır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nin ekonomisi özellikle tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Bu alanda ciddi bir potansiyel mevcuttur. Dicle ve Fırat nehirlerinin sahip olduğu su havzaları büyük bir kaynaktır. Petrol ve fosfatın neredeyse tamamı bu bölgeden çıkarılmaktadır. Yine mercimek, nohut, pamuk, üzüm, fıstık gibi tarım ürünlerinin önemli kısmı bu bölgelerde üretilmektedir. Turizm açısından ülkenin en az diğer bölgeleri kadar önemli tarihi yapısı olmasına rağmen, bu zenginliklerin tanıtımı yapılmamaktadır. Partimiz, bu bölgelerin potansiyel ekonomik kaynaklarını kullanılır hale getirmek için gerekli girişimlerde bulunmayı taahhüt eder.

Doğu Karadeniz Bölgesi de en çok göç veren ve ekonomik açıdan geri kalan bölgelerimizden biridir. Bu bölgede ormancılık ve balıkçılığın geliştirilmesi için özel projeler hazırlanacak, açık deniz balıkçılığı özendirilecek, çay ve fındık üretimi iç ve dış pazar koşulları dikkate alınarak üreticilerin yönlendirilmesi ve desteklenmesi yoluyla teşvik edilecektir. Bugüne kadar ihmal edilmiş madencilik sektörüne yatırım yapılacaktır. İç Anadolu Bölge’sinin temel geçim kaynağı olan tarımın gelişmesine dönük projeler geliştirilecektir. Sanayi alt yapısı bu bölgelere de kaydırılacaktır.

Ekonomik programlar ve yatırım projeleri toplumsal katılım ile hazırlanacak ve denetime açık tutulacaktır. İktisadi gelişmişlik düzeyi düşük bölgelere aktarılmak üzere dayanışma anlayışı içinde merkezi bir fonoluşturulacaktır.

4.  Kamu Zararına Özelleştirmeye Karşıyız

Türkiye’de özelleştirme politikaları, zarar eden kuruluşların elden çıkarılması, sermayenin tabana yayılması ve yeni istihdam alanlarının açılması olarak gündeme alınmıştır. Savunulan bu tezlerin doğru olmadığı uygulamalrda ortaya çıkmış, en kârlı kuruluşlar yok pahasına satılmıştır. Kârlılık açısından önemli potansiyele sahip enerji, doğal gaz, maden, ulaşım altyapısı ve haberleşmenin özelleştirilmesi için onlarca yasa çıkarılmıştır.

BDP, dolaysız kamu yararının esas olduğu eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi alanların ve doğal kaynakların özelleştirilmesine karşıdır. Kamu işletmelerine öncelikli yatırım yapılarak bu işletmelerin verimli bir biçimde hizmet sunması sağlanacaktır. 

Bugüne kadar özelleştirilen işletmelerde ekonomik ve sosyal açıdan mağdur edilmiş çalışanların mağduriyetleri giderilecektir. 

Özelleştirilen kamu işletmelerinin toplum yararına çalışması için denetim mekanizmaları oluşturulacak ve denetim sonuçları kamuoyu ile paylaşılacaktır. 

5.  Tüketiciler Korunmalı ve Örgütlenmelerinin Önü Açılmalıdır

Günümüz ekonomi anlayışında sermayeyi elinde bulunduran güçlerin tüketiciler üzerinde tesis ettikleri gücü kırmak ve tüketicilerin sömürülmesini engellemek için çalışmalar yapılacaktır. Bu kapsamda özellikle tüketici heyetlerine başvuru koşulları kolaylaştırılacaktır. Yine Tüketici Mahkemelerinin yaygınlaştırılması ve ücretsiz başvuru koşulları sağlanıp, tüketicilerin yasal haklarını kullanabilmeleri için yerel yönetimlere bağlı enformasyon birimleri oluşturulacaktır.

BDP, Birleşmiş Milletler Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi’ne uygun hukuki ve idari düzenlemeleri yapacaktır. Bu kapsamda tüketicinin sağlık ve güvenliğinin yanı sıra ekonomik çıkarlarının korunması için hukuki düzenlemelerin tek başına yeterli olmadığı bilinmektedir; denetim mekanizması yoluyla da tüketicileri koruyacak tedbirler alınacaktır.

Tüketicilerin kendi haklarını savunabilmeleri için örgütlenmelerinin önü açılacak ve her türlü örgütlenme faaliyetleri teşvik edilecektir.

Tüketicilerin, bilgi eksikliğinden yararlanarak özellikle sözleşmelere ağır şart ve düzenlemeler koyan satıcıların faaliyetleri engellenecektir.
Genetiği değiştirilmiş organizmalara, üretim ve beslenme amaçlı  kullanılan gübre ve hormonlara dair yönetmenliklerin belirlenmesinde  insan sağlığı ve ekolojik denge kollanacaktır. Bu amaçla, ilgili meslek odalarıyla ilişkilenerek riskin önceden önüne geçilecektir.

6. Vergi Sistemi Gelir Dağılımını Düzeltici Bir Rol Üstlenmelidir

Devletlerin vatandaşlarına hizmet sunabilmesi ve farklı kesimler arasındaki ekonomik uçurumun daraltılmasında vergilendirme politikaları çok önemli bir yere sahiptir. Türkiye’de vergi sisteminin gelir dağılımını düzeltici ve artan oranlı niteliği ortadan kalkmıştır. Vergi gelirlerinin milli gelire oranı yüzde 20’ler civarındadır. Bu oran hem OECD ortalamalarının oldukça gerisindedir, hem de toplam vergi gelirlerinin bileşimi açısından  sorunlu görünmektedir. Toplam vergi gelirlerinin büyük kısmı mal ve hizmetler üzerinden alınan dolaylı vergilerden sağlanmakta, doğrudan gelir vergileri toplamdaki düşük payına karşılık büyük ölçüde ücretli çalışanların “bordro” vergilerinden oluşmaktadır. Ülkemizde adil ve yaygın bir vergi sistemi geliştirilmemiş, ücretli kesimler gelirleriyle orantısız bir biçimde ağır vergi yükleri altına sokulmuştur. Partimiz, vergide adaletin sağlanması için Türkiye’de köklü yasal değişiklikleri sağlayacak politikalar uygulayacaktır.

BDP, vergi sistemine gelir dağılımını düzenleyici niteliğini kazandıracak şekilde vergi gelirlerinin ulusal gelir içindeki payını artırmaya yönelik önlemler alacaktır. Ücretli kesime yansıyan yüksek vergi yükü azaltılacaktır. Ayrıca dolaylı vergilerin payı düşürülerek, özellikle  temel gıda, eğitim ve sağlık alanında çok düşük oranlar ya da muafiyetler getirilecektir. Öğrenci, engelli ve yaşlı vatandaşlara partimizin ekonomik anlayışına uygun olarak ayrı ve düşük vergilendirme politikaları yürütülecektir. Buna karşılık lüks tüketim tanımı yeniden düzenlenecek ve ÖTV oranları bu yeni sınıflamaya göre belirlenecektir.Tüm kazançlar eksiksiz vergilendirilecek, verginin tahsil edilmesi için etkin tedbirler alınacak ve vergi kaçırma, ödememe gibi hallerde yaptırımların uygulanması için gerekli altyapı hazırlanacaktır. Kayıt dışı ekonomi ile etkin bir şekilde mücadele edilecek, her türlü kazanç belgelendirilecek, otokontrol(özdenetim) aracı olarak servet beyanı ve benzeri inceleme teknikleri getirilecek, vergi yönetimi ve denetimi, ücret, araç ve gereç yönünden güçlendirilecektir.

7. Yeraltı ve Yerüstü Kaynakları Değerlendirilmelidir

Türkiye, genç ve dinamik nüfusu, zengin doğal kaynakları, tarihi ve tabii güzellikleriyle büyük bir ekonomik  potansiyele sahiptir. Partimiz, bu kaynakların ülke ekonomisine katkıda bulunması için gerekli politikaları süratle uygulamaya koyacaktır.

Petrol, maden ve doğalgaz aramalarına ağırlık verilecektir.

Güneş, rüzgar, jeotermal  gibi enerji türleri ile yerli kömüre dayalı, yeni teknolojilerle donanımlı, verimi yüksek, çevreye zararı olmayacak termik santrallerin  kurulması desteklenecektir.

Yeraltı ve yerüstü kaynakların değerlendirilmesi ve bu işletmelerden elde edilecek gelirlerin hakça dağılımı hedeflenecektir. İşletmelerin büyük sermaye elinde tekelleşmesi önlenecektir. 

8. Uluslararası Ticarette Adil Koşulların Yerleşmesi İçin Mücadele Edilmelidir

Ülkeler arası ticaret, ülke ekonomileri içinde gün geçtikçe daha önemli bir yer tutmaktadır. Ancak, 1980’lerden bu yana neredeyse koşulsuz olarak yürütülen dışa açılma politikalarının olumlu yanları kadar olumsuz etkileri de mevcuttur. Uluslararası ticaret yapan ülkeler, eşit koşullarda rekabet etme olanaklarından yoksundur. Bu eşitsiz alışverişin sonuçları bizim gibi ülkelere işsizlik ve düşük ücret olarak yansımaktadır. Partimiz, diğer ülkelerle ticareti geliştirmeyi savunmakla birlikte, bunun adaletli koşullar altında yapılması için mücadele etmeyi kendisine bir görev bilir. BDP, dünya ticaretini düzenleyen uluslararası kuruluşların üyesi olarak Türkiye’nin bu yönde aktif bir rol oynaması gerektiğini savunur.  

İhracatın en hızlı ve kolay bir şekilde komşu ülkelere yapılabileceği gerçeğinden hareketle, bu ülkelere yapılabilecek ihracatın artırılması için uygulamaya yönelik tedbirler alınacaktır. Bölgesel ticaretin gelişmesine yönelik yerel kurumların çalışmaları ve inisiyatif kullanmaları desteklenecektir.  

İhracat politikalarının geliştirilmesinde ve uygulanmasında, bu alanda faaliyet gösteren meslek kuruluşlarıyla yakın işbirliği yapılacaktır.

9.  Tarım, Orman ve Hayvancılık Sektörleri Geliştirilmelidir

Tarım sektöründe verimliliğin ve üretimin artırılması, üretici gelirlerinin istikrara kavuşturulması temel amacımızdır. Partimiz, bu amaçla bütüncül bir tarım ve hayvancılık reformu yapmayı amaçlar.

Bu amaca ulaşmak için;
            En başta tarım ve hayvancılık sektöründe faaliyette bulunan ve yeterli toprağı olmayanlara geçimlik üretimlerini sağlayabilmeleri için toprak tahsisi yapılacaktır.
            Kırsal kesimde verimliliği artıracak ve girdi maliyetlerini azaltacak teknoloji kullanımı özendirilecektir.
            Tarımdaki fazla istihdamın diğer sektörlere sağlıklı şekilde aktarılmasını sağlayacak politikalar geliştirilecektir.
            Geliştirilecek olan tarım sigortası yoluyla çiftçilerimiz, doğal afetlerdeki kayıplarına karşı korunacaktır.
            Ekolojik tarım ve yüksek kaliteli tohum üretimi özendirilecektir.
            Hayvancılık potansiyeli yüksek olan Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde bu sektörün yeniden canlanması sağlanacaktır.
            Ülkemizin coğrafi yapısı dikkate alınarak su ürünlerinin üretimi özendirilecektir.
            Ülkemizin ekonomik yapısı dikkate alınarak yem bitkilerinin üretimi özendirilecektir. Doğu ve Güneydoğu’da çatışmalı süreçten kaynaklı ağaç ve orman yıkımı durdurulacak bu alanlar hızla yeniden ağaçlandırılacak, bu amaçla ek bütçe oluşturulacaktır.
            Orman bölgelerinde yaşayanların ormanların korunmasında söz sahibi olmaları sağlanacaktır.
            Mülkiyet hakkı devlette kalmak kaydıyla orman köylüsüne, özellikle ağaç dışındaki orman ürünleri üzerinde kullanma hakkı ve muhafaza sorumluluğu verilecektir.

11.   Turizm, Çevreye ve Turistik Bölgelerde Yaşayanlara Zarar Vermeden Geliştirilmelidir

Anadolu coğrafyası tarihi ve kültürel birikimiyle, farklı doğal güzellikleri ve ev sahipliği yaptığı muhteşem uygarlık kalıntıları ile büyük bir turizm potansiyeline sahiptir.

BDP,  bu potansiyelin turizmin hizmetine sunulması için kapsamlı bir çalışma yapılması gerektiğine inanır. Türkiye'de turizm gelirlerinin artırılması ve turistik bölgelerin çeşitlendirilmesi dünyadaki ekonomik, sosyal, kültürel gelişmelerin yakından izlenmesine ve turizm potansiyelimizin etkin bir biçimde tanıtılmasına bağlıdır. Aynı zamanda, turizmin ve bu sektörden elde edilecek gelirin artırılmasında çevre ve turistik bölgelerde yaşayan insanlara zarar vermeyecek yöntemler kullanılmasını hedefler.

Bu genel esaslar çerçevesinde;
            Turizm sektörünün kurumsal ve yasal altyapısı iyileştirilecektir. Turizmde ürün çeşitliliğini artıran, öncelikleri saptayan, yerel kurumların ve inisiyatiflerin katkısını sağlayan, ülkemizdeki turizm envanterini çıkarıp değerlendiren, yerel tanıtım için projeler geliştiren Turizm Master Planı, yerel kurumlar ve mesleki örgütlerle işbirliği yapılarak hazırlanacaktır.
            Turizmde özellikle bugüne kadar yeterli tanıtımı yapılmayan Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki tarihi ve kültürel potansiyel tanıtılacak, ulaşım kolaylığı sağlanacak ve özel ek bütçeler oluşturulacaktır.
            Kongre ve fuar turizminin yaygınlaşması için gereken destek verilecektir.
                                                                                                         
SOSYAL POLİTİKALARIMIZ

1. Eğitim Hakkı ve Anadilinde Eğitim

Türkiye’de bugüne kadar uygulanan eğitim politikaları; çağdaş koşullar, toplumsal değişimler ve toplumun farklı kesimlerinin talepleri ısrarla ve sürekli göz ardı edilerek oluşturulmuştur.  Eğitim sistemi tek tip insan yetiştirmeyi hedefleyen, ezberci ve bilimsellikten uzak bir hale getirilmiştir.

Eğitim politikası, sağlıklı ve uygar bir toplumun oluşmasında en önemli ve başta gelen bir konudur ve önceliklidir. Bu sebeple akılcı, sorgulayıcı ve bilimsel bir eğitim anlayışının oluşturulması ve kurumsallaştırılması gerekmektedir.

Eğitim sadece eğitilen kesim açısından değil, aynı zamanda eğitici açısından da geliştirilmesi ve güçlendirilmesi gereken bir alandır. BDP, basmakalıp, otoriter ve ezberci eğitici zihniyetine son vererek eğitimcinin bir baskı aracı olmadığı, öğrenmenin ezber demek olmadığı yeni eğitim anlayışını uygulamaya koyacaktır. Şiddete dayanmayan her türlü düşüncenin özgür bir şekilde tartışıldığı bir eğitim anlayışı yaygınlaştırılacak ve yerleştirilecektir. Unutulmamalıdır ki, demokrasiyi uygulayanlar bireylerdir. Çekirdekten demokrasi mantığını içselleştirmeyen bireylerin uygulayıcı olmaları beklenemez.

Eğitim temel haklar arasındadır ve Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olması itibarıyla da eğitim hakkını garanti altına aldığını kabul etmiştir. Devlet her öğrenciye parasız eğitim vermekle yükümlüdür.

            Partimiz, okulları çağdaş eğitim verebilecek düzeyde ve imkanlar dâhilinde sağlanabilecek en üstün teknolojiye uygun teçhizat ve olanakları geliştirmek için her türlü tedbiri alacaktır. BDP, sosyal devlet anlayışından hareketle bütçeden eğitime ayrılan payı arttırmayı, parasız eğitim sağlamayı ve eğitim sektöründe çalışanların verimliliğini artırmak için yaşam koşullarını yükseltmeyi hedefler.

            Türkiye genç nüfuslu bir ülkedir ve bu sebeple genç nüfusun eğitimine önem verilecek, gençlerin istihdama yönelik beceri kazanmasına olanak tanıyan parasız kurslar ve programlarla örgün eğitim süreci desteklenecektir. 

            Eğitim sistemi; şoven, militarist, milliyetçi ve toplumsal cinsiyetçi öğelerden arındırılacaktır.  Bu amaca ulaşmak için temel eğitimde İnsan Hakları dersleri geliştirilerek, zorunlu hale getirilecektir. Anayasadaki temel haklar evrensel insan hakları standartlarına ulaştırılacak ve bu standartları benimsemek üzere eğitilmiş temel hakların anlam ve önemini içselleştirmiş eğitimciler aracılığıyla gençlerimize aktarılacaktır. Her vatandaşın etnik köken, kültür ve dil farklılıklarından doğan ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran ve herkesin özgürce ve eşit olarak faydalanacağı, bireyin yaratıcılığını, yeteneklerini geliştiren ve öğrenciyi yeteneklerine göre  yönlendiren bilimsel bir eğitim politikası izlenecektir.
                                                                  
            Anadilinde eğitimin önündeki tüm yasaklar kaldırılacaktır. Anadilleri kültürel birer miras olarak ele alınacak, toplumun sanat, edebiyat ve eğitiminin geliştirilmesi için gerekli koşullar yaratılacaktır. Yoğun talebin olduğu Kürt dili ile eğitim, konuyla ilgili uzman eğitimcilerin önerileri ışığında ve anadilinde eğitimin uygulandığı ülkelerin tecrübelerinden de faydalanılarak bir programa kavuşturulacaktır. İhtiyaç duyulan bölge, şehir ve mahallelerde Kürtçe anadili ile eğitimin koşulları sağlanacaktır.

            İhtiyaç ve talep kapsamında tüm anadillerin öğretimi çağdaş ve insani bir sorumluluk olarak ele alınacak ve bu kapsamda değerlendirilecektir. Başta Kürtçe olmak üzere Türkiye’de kullanılan tüm dillerde üniversitelerde kürsüler açılacaktır.

            Bölgesel farklılıklar yanında eşitsizlikler de göz önünde bulundurularak, eğitim alanında genç nüfusun yoğun olarak bulunduğu Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere bölgelerin ihtiyaçları oranında vergilerden karşılanacak kaynak aktarımına gidilecek, bu yolla eğitim alanındaki eşitsizlikler ve yoksunluklar tedricen ortadan kaldırılacaktır.

            Meslek liseleri çağdaş teknoloji ve standartlarda eğitim verecek okullara dönüştürülecektir. Meslek lisesi ve genel lise mezunu genç kadınlar lise sonrası istihdama büyük oranda katılmamaktadır. Sosyal hizmet veren kamu kuruluşlarında kadın kotaları benimseyerek bu gruba öncelik tanınacaktır.

            Türkiye sosyal ve kültürel açıdan çok renkli ve çeşitli bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla bu farklılıklar arasında sadece çoğunluğun anadili ile eğitim sunulması anti demokratik bir uygulamadır ve temel insan hakkı olan anadili hakkının ihlalidir. Bu sebeple partimiz, anadilinde eğitimin verilmesi için her türlü meşru faaliyette bulunacaktır.

            Anadilinde yapılacak etkinlikler, sosyal ve kültürel faaliyetler sosyal devlet ilkesine bağlı olarak devlet tarafından karşılanacaktır. Bu faaliyetler, STÖ’leri tarafından da desteklenebilecektir.

            Bugün 8 yıl olan zorunlu eğitim süresi 8inci yılın sonunda eğitime devam etme oranını düşürmesi sebebiyle, okul öncesi eğitim de dâhil olmak üzere 12 yıla çıkarılmalıdır.

            Üniversiteye giriş sınavları, öğrencilerin gerçek yetenek ve bilgisini tespit etmekten uzak ve çağ dışı bir uygulamadır. Bu sebeple üniversiteye giriş sınavı kaldırılacaktır. Üniversite okumak parasız ve herkese açık olacaktır.

            YÖK kaldırılarak, üniversitelerin özgür ve katılımcı bir yönetime sahip olmaları sağlanacaktır. Öğrenci ve öğretim elemanlarının temsilcilerinin de içinde yer aldığı üniversiteler arası bir koordinasyon oluşturulacaktır. Öğretim elemanları ve öğrencilerin örgütlenmeleri önündeki tüm engeller kaldırılacaktır. Üniversitelerimiz başta kılık kıyafet yasakları olmak üzere yasakçı zihniyetten arındırılarak, özgür düşünceyi geliştiren, sorgulayıcı bilimsel çalışmaların yapıldığı, bilime hizmet eden ve üreten demokratik, özerk bir yapıya kavuşturulacaktır.

            Öğrencilere parasız hizmet veren yeterli kapasitede ve standartları sıklıkla denetlenen yurtlar açılmalı, üniversiteliler insanca şartlarda parasız barınma hakkına ivedilikle kavuşturulmalıdır. Öğrencilerin yemek ve ulaşım ihtiyaçları devlet tarafından desteklenecek, öğrencilere parasız yemek ve ulaşım imkânı sağlanacak ya da yemek ve ulaşım hizmetleri devlet tarafından desteklenerek olabilecek en ucuz seviyeye düşürülecektir. Öğrencilerin bireysel yeteneklerini geliştirebilecekleri sosyal faaliyetlerde bulunmalarına imkân sağlayacak tesisler kurulacak, sanat ve kültüre yönelik kurs ve programlar açılacak ve bu faaliyetler istihdama yönelik beceri kazandıran kurs ve programlarla da çeşitlendirilecektir.

            Üniversiteler polisten arındırılacaktır.

            Eğitimin her kademesinde rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmeti verilecektir.

            Örgün eğitim yaygın eğitimle de desteklenecektir.

   2. Sağlık

İnsanı, doğa ile bütünlüklü, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir varlık olarak gören partimiz, sağlıklı olmayı bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam iyilik hali olarak tanımlar ve bu hali koruyup geliştirebilmek için gerekli koşullara sahip olmayı da sağlıklı olmayı sürdürebilmenin şartı olarak görür.

            Bireylerin sağlığının ve sağlık hakkının korunması için gereken önlemlerin alınması devletin asli yükümlülüğüdür. Sağlık hizmetlerini devlet, ticari bir faaliyet olarak göremez, bu sebeple sistemin sağlık hizmetleri üzerindeki sömürücü anlayışını partimiz reddetmektedir.  BDP, sağlıklı olmanın bir hak olduğu tespitinde bulunan anlayışı benimser. Sağlık hakkı, bu alandaki hizmetlerinin koşulsuz olarak sunulmasını gerektirir. Dolayısıyla partimiz hasta haklarıyla ilgili yasal düzenlemelerin yapılmasını ve güçlendirilmesini amaçlamaktadır.
           
Bir temel sorun da hekim ile hasta ilişkisindedir. Şikayet ve tedavide ortak iletişim dilinin bölgenin anadilinde olabilmesi için özen gösterilecektir.

            Tüm vatandaşları kapsayan, donanımlı ve ücretsiz bir sağlık hizmetinin sunumu şarttır.

            Günümüzde çeşitli nedenlerle yeni hastalıkların ortaya çıkması tedavi ile birlikte hastalıktan korunmanın da önemini arttırmıştır. Bu nedenle koruyucu sağlık ve hekimlik hizmetleri geliştirilecek.  Bireysel sağlık hizmeti verilmesi kadar bireylerin daha sağlıklı yaşama bilgilerinin de arttırılması gerekmektedir. On iki yıllık temel eğitimde sağlık dersleri yeniden düzenlenecektir.
           
            Sağlık ocakları yaygınlaştırılacak ve tüm mahallelerde, donanımlı olarak hizmet vermeleri sağlanacaktır.
           
            İlaç, sağlık teknolojisi ve teçhizatının üretim, kullanım ve pazarlama süreçleri sıkı denetim altına alınacak, üretime dönük yatırımlar yapılacak ve araştırma geliştirme için yeterli kaynak ayrılacaktır.
           
            Sağlık emekçilerinin özlük hakları ve diğer sosyal güvenlik hakları korunacaktır. Sağlık hizmetinde faaliyette bulunan meslek odalarına ve diğer sivil toplum örgütlerine destek verilecektir.

İşyerlerinde meslek hastalıkları ve iş kazalarına karşı önleyici tedbirler alınması sağlanacaktır. Özellikle risk teşkil eden üretim ve hizmet alanlarında denetim mekanizmaları oluşturulacak, işyeri sağlık ve güvenlik birimlerine işlerlik kazandırılacaktır.

3. Sosyal Güvenlik – Sosyal Haklar

Sosyal devlet anlayışı, yaşlılık, hastalık, engellilik, işsizlik ve yoksulluk gibi sosyal risk durumlarında kamunun bireye güvence sağlaması gerektiği temelinde biçimlenir. Söz konusu kamu güvencesi sosyal hakları tanımlar. Bu hakların ne ölçüde hayata geçebileceği kamunun kaynak dağılımındaki önceliklerine bağlıdır. Özellikle Türkiye gibi işgücünün önemli bir kısmının kayıt dışı sektörde istihdam edildiği ve kendi hesabına çalışanların iş gücünün önemli bir kısmını oluşturduğu bir ülkede, sosyal güvenlik sisteminin prim ödemeleriyle finanse edilmesi hem eşitlik hem de etkinlik açısından doğru değildir. Sosyal güvenlik primlerini ödemekte zorlanan kesimin mağduriyeti kadar bu primlerin bir istihdam vergisi niteliği taşımaları da, üzerinde durulması gereken bir sorun oluşturmaktadır.     

Sağlık hizmetlerine erişim en temel sosyal haklardan biridir. Partimiz devletin, sağlık hakkını ortadan kaldıracak uygulamalarına şiddetle karşı çıkmaktadır. Sağlık hizmetlerine erişim, koşulsuz olmak durumundadır. Bireyin, prim ödemelerine veya  ihtiyaç tespiti yöntemleriyle yoksulluğunu kanıtlamasına bağlı olarak sağlık hizmetlerine ulaşabildiği durumlar sosyal hak kavramıyla bağdaşmaz. Gelir düzeyinin sağlık hizmetinin kalitesini belirlediği durumlarda da eşit haklardan söz edilemez.

Türkiye’de birçok kişi emeklilik hakkına sahip olmak için gerekli prim ödeme gün sayısını karşılayamamaktadır; bu durum kayıt dışı çalışmayı özendirmekte ve sosyal güvence kapsamında olmayan nüfusun artmasına yol açmaktadır. Bu gerçek ileriki yıllarda günümüzde olduğundan daha büyük sayıda yaşlı nüfusun sosyal güvenlikten yoksun olmasına yol açacaktır. Bugün Türkiye’de zaten yaşlı nüfusun büyük bir kısmı yoksulluk tehdidi altındadır. Bu tehdit giderek daha ciddi bir boyut kazanacaktır. İnsanların yaşlılıklarında sefalete düşmelerini önlemeye yetecek bir sosyal emeklilik uygulamasının hayata geçirilmesi için gerekli önlemlerin acilen alınması partimizin öncelikleri arasındadır. Bununla ilgili olarak, 2022 sayılı kanunun sağladığı yaşlı aylığı asgari ücret düzeyine çekilecek ve onur kırıcı ihtiyaç tespiti yöntemleri uygulanmaksızın emeklilik yaşına gelmiş herkesin bu asgari gelire sahip olması sağlanacaktır.

Türkiye’de çok sayıda kadın, babasına veya kocasına bağımlı olarak sosyal güvenlikten yararlanmaktadır. Partimiz her kadının birey olarak sosyal güvenlik hakkından yararlanabilmesi için gerekli düzenlemeleri yapacaktır.

Şu andaki işsizlik sigortası uygulamasında, var olan kaynaklar amaç dışı kullanılmakta ve sigortadan yararlanma koşulları işsizlerin çok büyük bir kısmının sistem dışında kalmasına yol açmaktadır. İşsizlik sigortasından yararlanma koşulları yeniden düzenlenecek ve kapsamı genişletilecektir.

Türkiye bütün OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunun en fazla olduğu ülkedir ve yoksulluk nesilden nesile devam etmektedir. Ayrıca yoksulluk özellikle çok çocuklu aileleri etkileyen bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Çocukların sağlık kontrolünden geçirilmesi ve okula gönderilmesi koşuluyla çocuklu ailelere verilen Şartlı Nakit Desteği uygulaması bugünkü kapsamı ve düzeyi itibarıyla çok yetersiz kalmaktadır. Partimiz bu uygulamanın iyileştirilmesi yönünde adımlar atacaktır. Erken çocuk gelişimi ve okul öncesi eğitim programları da son derece yetersizdir. Bu programların yaygın ve etkin bir biçimde uygulamaya girmesi için çalışılacaktır.

Halen yürürlükte olan sosyal yardım politikası yoksulluğu önlemeye değil, sadaka ilişkisini siyasi çıkarlara hizmet edecek şekilde yaygınlaştırmaya yönelik bir nitelik almıştır. Partimiz insan onurunu rencide eden bu uygulamalara son vererek, öncelikle çocuk ve yaşlı yoksulluğuyla mücadeleyi hedefleyerek hak temeline dayalı düzenli nakdi yardımların devreye girmesi yönünde adımlar atacaktır.   

            a.  Çocuk ve Yaşlıların Korunması

           
Çocukların ve yaşlıların yani iki farklı kuşağın korunması da yine eşitlik ve özgürlük bağlamında ele alınmalıdır. Diğer farklar gibi bu fark da muhtaç kategorisinde düşünülemez.

Partimiz “yarının umutları” olan çocuklarımızın çocukluk dönemini özgür, mutlu ve huzurlu bir şekilde geçirmesine büyük önem vermektedir. Ancak maalesef ülkemizde çocukların istismar edildiği, geri planda bırakıldığı ve birey olarak görülmediği bir anlayış egemendir.  BDP çocukların eşitlik ilkesini tanıyarak büyümeleri için her türlü tedbiri almayı hedeflemektedir. 

            Çocukların gelişimi önündeki tüm engeller kaldırılacak, sağlıklı özgür ve üretken birer birey haline gelinceye kadar ihtiyaç duydukları tüm araç ve gereçlerin sağlanması için gerekli zemin hazırlanacaktır.
           
            Doğumdan itibaren bireysel kimlik kazanan çocuğun, anadilinde eğitim başta olmak üzere, ait olduğu kültürel değerlerini yaşaması, bilimsel bir eğitim alması en büyük amacımızdır. Özgür ve katılımcı bir kişiliğin gelişmesi için gerekli tüm araçların sağlanmasına yönelik her türlü düzenleme yapılacaktır.
           
            İlgili uluslar arası sözleşmelere uygun iç hukuk düzenlemeleri yapılacak, imzalanan ve onaylanan sözleşmelerdeki çekinceler kaldırılacaktır.

            Çocuklara yönelik her türlü baskı ve sömürünün karşısında olunacak, bu hareketlere yönelik caydırıcı uygulamalar ve hukuki düzenlemeler sürekli gündemde tutulacak, gerekli ve uygun değişiklikler derhal yapılacaktır.

            Gelecekteki özgür ve demokratik bir toplumun temeli ve kaynağı olan çocuklar daima temel çalışma konumuz olacaktır.

            Partimiz özgür düşünceli, kendi başına karar verebilen, sorgulayan, kendi toplumunun ve evrensel anlayışın verimlerinden haberdar olan ve hayatın güçlükleri ile baş edebilecek donanımlı ve yetenekli gençler yetiştirmeyi hedeflemektedir.

            Çatışmalı ortamın ve onun yarattığı zorunlu göç ile birlikte sayıları oldukça artmış olan, sokakta fuhuş, şiddet, bali bağımlılığı vb. her türlü tehlikeye açık çocukların ailelerine dönebilmeleri, eğitim ve sağlık hizmetlerinden faydalanabilmeleri sağlanacaktır. Bu konuda hizmet veren veya vermek isteyen sivil toplum kuruluşları desteklenip, teşvik edilecektir.

            Farklı ulus ve etnik yapılardan çocukları bir araya getirecek, kaynaşmalarını sağlayacak, kardeşlik duygularını güçlendirecek bütün etkinlikler teşvik edilecek, yönetim mekanizmaları ve karar alma süreçlerinde çocukların katılımının sağlanması için Çocuk Meclisleri oluşturulacaktır.

Nesiller arası uyum ve paylaşım, Partimizin sosyal eşitlik ve sosyal adalet ilkelerinin hayata geçirilmesi için zorunludur. Bu uyum ancak farklı kuşakların paylaşım olanaklarını arttırarak gerçekleştirilebilir. Farklılıkları tanımak ve saygı göstermek her konuda olduğu gibi bu konuda da esastır. Yaşlılarımızın korunması için gereken tedbirlerin alınması gerekmektedir.

BDP sosyal devlet ilkesinin gereği olarak, yaşlılara yönelik sağlık ve sosyal hizmetlerin etkili ve dinamik bir uygulama ile sunulması ve yaşlı nüfusun sorunlarının giderilmesi için çalışma yürütecektir. Yaşlılara sunulacak sağlık hizmetlerinde pediatri psikolojisi alanında uzmanlaşmanın yaygınlaştırılmasına özen gösterilecek, gençlerin de boş vakitlerinde yaşlılarla ilgilenebilmesi için sistemli bir ağ oluşturulacaktır.

            Yaşlılara yapılan nakdi yardımlar yetersiz ve Türkiye şartlarına göre çok düşük bir miktarla sınırlıdır.  Partimiz 2022 sayılı yasayı değiştirecek ve 3 ayda bir verilen yaşlılık maaşının aylık olarak ve yeterli düzeyde verilmesini sağlayacak yasal değişiklikleri yapacaktır.

            BDP, kurum bakım evleri, evde bakım, yaşlı danışma, bakım ve rehabilitasyon merkezleri gibi hizmetlerin yaygınlaştırılması ve desteklenmesi için gereken tüm tedbirleri alacaktır.
b. Engellilerin Toplumsal Yaşama Tam Eşit Yurttaşlar Olarak Katılımı
                                            
            Engellilik sanıldığının tersine doğal ve bireysel değil, nedenleri ve sonuçları bakımından toplumsal ve aynı zamanda sınıfsal bir olgudur. Çünkü engellilik yoksulluktan, savaşlardan, iş ve trafik kazalarından, hastalıktan, kentleri köyleri yerle bir eden depremlerden doğmaktadır. Bütün bunlar doğal gibi görünen fakat son çözümlemede toplumsal yanı belirleyici olan olaylardır. Bu nedenle engellilerin mücadelesi diğer ezilen yoksul sınıfların mücadelelerinin ayrılmaz bir parçasıdır.

            Birleşmiş Milletler Engellilerin Hakları Sözleşmesi ışığında, engelli yurttaşların tüm kamu hizmetlerinden eşit yararlanmaları ve kimseye muhtaç olmadan özgür bireyler olarak yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli koşullar devlet tarafından sağlanacaktır.

            Yerel yönetimlerin kentleri engelliler için erişilebilir hale getirmesi sağlanacaktır. Tüm kamu kurum ve kuruluşları binaları engelli yurttaşların erişebileceği şekilde yeniden düzenlenecektir.

            Engelli çocukların diğer çocuklar ile birlikte eğitim almaları desteklenecek ve bu çocukların özel eğitim ihtiyaçlarının kamu tarafından sağlanan özel eğitim öğretmenleri tarafından giderilmesi özendirilecektir.

            Engelli yurttaşların istihdamını arttırmaya yönelik olarak kamu ve özel sektöre getirilen istihdam kota sistemi etkin bir biçimde uygulamaya devam ettirilecektir.

            Engelli yurttaşların çalışma yaşamında rahat edebilmeleri amacıyla yardımcı teknolojiler devlet tarafından ücretsiz olarak sağlanacaktır.

            Engelli yurttaşların sağlık hizmetlerinden öncelikli olarak faydalanmasına imkân verilecektir.

            Kişinin sosyal güvenlik durumuna bakılmaksızın, engellilerin gündelik hayatlarını kolaylaştıran medikal cihazların en yüksek kalitede ve ücretsiz olarak engelli yurttaşlara kamu tarafından verilmesi sağlanacaktır.

            Engelliliğin bireyin hayatına ek maliyetler getirmesinden hareketle, 2022 sayılı yasa kapsamında verilen “özürlü maaşı” düzeyinin kapsam içerisine giren tüm engelliler için asgari ücret düzeyine çekilecektir.

            Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından verilmeye başlanan “evde bakım aylığı”, gelir kriteri olmaksızın bakıma muhtaç tüm engellilere sağlanacaktır.

            Kişinin sosyal güvenlik durumuna bakılmaksızın, bakıma muhtaç engelli yurttaşların kendileri talep ettikleri takdirde, kamu tarafından sağlanacak kurumsal bakım hizmetlerinden faydalanmalarına imkân verilecektir.
           
            Engellilerin eşitlik ilkesi gereğince her alanda yaratıcılıklarını ve üretken güçlerini kullanıp, geliştirecekleri bir yaşam ortamı sağlanacak, engellileri dışlayan anlayışların son bulması yönünde gerekli eğitsel ve kültürel önlemler alınacaktır.

            c. Aile ve Sosyal Hizmetler

            Türkiye’de tarımın hızla çözülmesi, şehirleşme, göç, işsizlik ve yoksullaşma gibi olgular karşısında aile önemli bir değişim geçirmiş, kuşaklar arası ve cinsler arası bir dayanışma alanı olarak eşgüdüm işlevini yerine getirmekte zorlanmaya başlamıştır. Aile içi şiddet, gençler arasında uyuşturucu alışkanlığının yaygınlaşması gibi sorunların toplumsal doku üzerindeki yıkıcı etkisi artmıştır.

            Aile içindeki bireyler arası mevcut ve olası sorunların gerek içerik gerek sonuçları itibariyle toplumsal müdahale gerektiren bir nitelik arz ettiği unutulmamalıdır. Bu sorunların çözümüne yönelik olarak günümüzde bireysel, ailevi ya da toplumsal sorunların çözümüne yönelik olarak kamu tarafından ya da kamunun denetimi altında rehberlik, bakım, rehabilitasyon gibi profesyonel hizmetlere daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Bu hizmetler,  sosyal merkez, çocuk ve gençlik merkezi, kreş ve gündüz bakım evi, erken çocukluk gelişimi ve okul öncesi eğitim kurumları gibi örgütlenmeler ile koruyucu-önleyici, ya da huzurevi, çocuk yuvası, kadın sığınma evi, rehabilitasyon merkezi gibi kurumlar üzerinden tedavi edici nitelik taşır.

            Türkiye’de bu sosyal hizmetleri sunmaktan sorumlu tek kamu kurumu olan SHÇEK, bu tip hizmetlere toplumun her kesiminin erişimini mümkün kılan kapsayıcı bir kurumsal yapıya sahip olmaktan uzak görünmektedir. Kurumun bakım ve tedavi hizmetlerinin yanı sıra koruyucu-önleyici hizmet sunumunun da artırılması gerekmektedir.. Sosyal hizmetlerde mevcut uygulama ihtiyaç sahibinin başvurusu esasına göre gerçekleşmektedir. Hâlbuki yukarıda sayılan nedenlerle, hizmet alanların dışında da ciddi miktarda “ihtiyaç sahibi”nin bulunduğu düşünüldüğünde, bu alanda kamu tarafından yürütülen hizmetlerin, yalnızca başvuruyu değerlendiren bu pasif konumdan çıkarak, yurttaşlık temelinde hizmet sunumu ilkesi ile daha aktif bir nitelik kazanması önemlidir. BDP, sadece risk gruplarına yönelik değil tüm yurttaşlara açık genel sosyal hizmetlerin sağlanmasını gerekli görmektedir.

            Bütün bu hizmetlere erişimin mümkün olması, özellikle kırsal alanda ve ilçe/kasabalarda kurumsal örgütlenmenin gerçekleştirilmesi ile sağlanabilir. Bu açıdan, profesyonel hizmet verecek sosyal hizmet uzmanı sayısının artırılması, nitelikli destek personelinin temin edilmesi, yani sosyal hizmet alanında insan gücü kapasitesinin genişletilmesi önemlidir. Yerel yönetimlerin bu alandaki yetkilerinin çeşitlenmesi de büyük önem taşımaktadır. Kamunun yurttaşlık temelinde kapsayıcı ve eşit bir sosyal hizmet sunumu gerçekleştirmesi, yerel yönetimler odaklı, yerel düzeyde ortaya çıkabilecek özel sorunlara yönelik tamamlayıcı faaliyetler sunmalarına imkân tanıyacaktır.

            Bu anlayış doğrultusunda, sosyal hizmetlerin yerel yönetimlerin aktif katılımıyla yeniden yapılandırılması, bu alanda nitelikli uzman açığının giderilmesi ve hizmet kalitesinin yükselmesi için gerekli düzenlemeler yapılacak ve alana ayrılan kamu kaynakları artırılacaktır.

4. Göç Sorunu

Göç olgusu başta sosyal, ekonomik, politik ve kültürel olmak üzere birçok alanda sorun yaratmaktadır. 1980’li yıllardan beri Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşanan çatışmalar nedeniyle “güvenlik” gerekçe gösterilerek birçok kırsal yerleşim yerinde yaşayan vatandaşlar göçe zorlanmış ve tüm üretim ilişkilerinden koparılmıştır. Yoğun olarak yaşanan göç dalgalarının sonucu olarak çarpık kentleşme, işsizlik ve sosyal sorunlar artmıştır. Yaşanan sosyal travmanın etkileri halen sürmektedir. Partimiz bu sorunları çözmeye yönelik sosyal, ekonomik ve politik projeleri hayata geçirmeyi hedeflemektedir.

Zorla göçe tabi tutulan kişilerden çok azı 5233 sayılı “Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun” çerçevesinde tazminat alabilmiştir. Tazminat miktarları maddi zararları karşılamaktan uzaktır. Partimiz zorunlu göçe tabi tutulan herkese maddi ve manevi zararlarını tazmin etmeyi ve boşaltılan köylerin alt yapısını inşa etmeyi taahhüt eder. Köylerine dönmeyi tercih etmeyip şehirlerde kalmayı isteyen aile ve kişilerin barınma ve çalışma koşullarını iyileştirmek için programlar yürütecektir.

5. Konut ve Kentleşme

            Sosyal konut politikası olmayan ülkemizde, kent nüfusunun hızlı artışı düzensiz kentleşme olgusunu beraberinde getirmiş, gecekondular köylerden kentlere göçen insanlarımız için yıllar boyu önemli bir sosyal güvence haline gelmişlerdir. Günümüzde de kentsel yoksulluğun hakim olduğu mahallelerde gecekondu, insanların yoksullukla baş etmesini sağlayan bir olgudur.

            Son yıllarda Türkiye’nin birçok kentinde kentsel dönüşüm projeleriyle karşılaşmaktayız. Bu projeler, eskiyen kent yapısı, depreme dayanıksız konut yapısı, kaçak sağlıksız yapılaşma gibi gerekçeler üzerine inşa edilmektedir. Fakat sonuçları itibariyle bu projeler, özellikle kira düzeyleri daha düşük olan gecekondu bölgelerinde yaşayan kiracı konumundaki yoksul nüfusu herhangi bir sosyal destek mekanizması yaratılmaksızın evlerinden etmektedir. Kentsel dönüşümün gerçekleştirildiği gecekondu mahallelerindeki ev sahibi yurttaşlar, onlara sunulan yeni konutların giderlerinin yüksek olması ve fazladan yeni ulaşım giderleri yaratması nedeniyle yoksullaşmaktadır. Islah edilen ve şehir merkezine yakın gecekondu bölgeleri ise kâr amaçlı yatırımlara açılmaktadır. Tüm bu olumsuz sonuçlar dolayısıyla, bugünkü haliyle kentsel dönüşüm projelerine son verilecektir.

            Kentsel dönüşüme alternatif olarak, tapu sahibi olup olmadığına bakılmaksızın gecekondu bölgelerinde yaşayan yurttaşlarımızın yaşam kalitelerini yükseltmek amacıyla yerel yönetimler tarafından gecekondu mahalle ve konutlarının sağlamlaştırılarak güzelleştirilmesi ve sağlıklı bir yaşam alanına dönüştürülmesi yönünde kamusal destekler verilecektir.

            Plansız kentleşmenin önüne geçilmesi amacıyla ise, planlı ve sosyal boyutu güçlü bir konut politikası uygulanacaktır.

            Yerel yönetimlerde yapılacak köklü reformlarla şehirlerin altyapı sorunları çözüme kavuşturulacaktır. Şehir planlarına aykırı kentleşmeye izin verilmeyecektir. Şehir alanları içinde hastane, üniversite, okul gibi kamusal nitelikli yapıların inşası belli ilke ve kurallara bağlanacaktır. Şehir içinde halkın dinlenmesi, spor ve gösteri yapabilmesi ve görüşlerini açıklayabilmesi için meydanların düzenlenmesine özel bir önem verilecektir. Şehir fuar ve festivalleri desteklenecektir.

            Büyük şehirlerin ulaşım sorunlarının çözümü için daha fazla motorlu araçların kullanımını teşvik edecek ulaşım yöntemlerine yatırım yapılmayacak, yeraltı ulaşım projeleri desteklenecek, deniz yolları ve raylı sistem uygulaması yaygınlaştırılacaktır. Ulaşım politikası oluşturulurken, kentin doğal kaynaklarına ve insan yerleşimlerine zarar verecek uygulamalardan kaçınılacaktır. Kentlerde yaşam kalitesini yükselten uygulamalar öncelikli bölgeler göz önünde bulundurularak yoğunlaştırılacaktır.

6. Kültür ve Sanat

Yaşadığımız coğrafya, tarihsel süreç içerisinde değişik kültürler tarafından oluşturulmuş kültürel bir mirasa sahiptir.
           
            BDP bu değerin varlığını özümsemiştir; değerlerimizi korumak ve geliştirmek için çaba sarf edecektir. Türkiye Cumhuriyeti çok kimlikli, çok dilli ve çok kültürlüdür. Bu değerler partimizin övünç kaynağıdır. Türkler, Kürtler, Çerkezler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Keldaniler, Araplar, Lazlar ve diğerleri bu toprakları kendi kültürel değerleriyle harmanlayıp bir kültür mozaiği oluşturmuşlardır. Partimizin amaçladığı toplumsal yapı, aynı mahallede yaşayan ancak farklı dilleri konuşan, farklı dini mekânlarda farklı şekilde ibadet eden ve bundan ötürü dışlanmayan, tam tersine, devletin farklılıkları ve kültürel değerleri desteklediği bir toplumsal yapıdır.

            Maalesef bu farklılıklar yıllar boyunca siyasal iktidarlar tarafından zenginlik kaynağı olarak ele alınmamıştır. Tek tip insan, tek kültür oluşturmak amacıyla coğrafyamızda uygulanan asimilasyon ve inkâr politikaları kültürlerin gelişmesini engellemiştir. Partimizin kültür politikası, Mezopotamya ve Anadolu topraklarında yaşayan tüm kültürlerin yaşatılması ve geliştirilmesi ekseninde evrensel kültür değerlerine de açık olacaktır. Her türlü farklılığı zenginlik olarak gören, çevreye ve ekolojiye sahip çıkan, toplumsal cinsiyet ve kuşaklar arası eşitsizlikleri yok eden, ortak bir barış kültürü yaratmak partimizin temel hedefi olacaktır.

            Türkiye’de çağlar boyunca süregelen değerlerin eritilmesi ve yok edilmesi için adeta çaba harcanmaktadır. Bunun en çarpıcı örneği Hasankeyf antik kentinin yok edilmesidir. BDP, bu kültür kıyımına karşıdır ve Hasankeyf gibi diğer kültürel mirasların korunması için çalışmaktadır. Kültürel değerlerimizi geliştirmenin ve korumanın en etkili yolu bu alanların doğal ve arkeolojik sit alanı olarak ilan edilmesidir.

            BDP, en küçük yerleşim birimlerine kadar kütüphanelerin açılmasını ve kütüphanelerden her yaştan insanın faydalanmasını, kadın kütüphanelerinin açılmasını ve seyyar kütüphanelerin yaygınlaştırılmasını sağlayacaktır. Kitap dönüşüm projeleri hayata geçirilecek, yani atıl durumda olan kitap ve ansiklopediler ihtiyaç sahiplerine ulaştırılacaktır.

            Partimiz, Türkiye’de tarihsel süreç içerisinde uygulanan, farklı kültürlerin dillerini yasaklama politikasının, asimilasyoncu amaçlardan kaynaklandığının bilincindedir. Bu sebeple Avrupa Birliği’ne üyeliği savunan partimizin öncelikli hedefi, dilleri ve kültürleri asimilasyon politikalarından korumaktır. Türkiye’de konuşulan dillerin hepsi için üniversitelerde enstitü kurulacak ve bu dillerin gelişimi ve korunması sağlanacaktır. Yapılacak sosyal projelerle dillerin kullanımı yaygınlaştırılacaktır.

            Unutulmaya yüz tutmuş geleneksel zanaatların gelişmesi için teşvik edici önlemler alınacaktır.

            Edebiyat, sinema, tiyatro, folklor, müzik, etnografya, resim gibi kültürel ve sanatsal faaliyetlerin gelişimi ve özgürleştirilmesi gerekmektedir. Türkiye’de ise uygulama genelde devletin tekelinde yürütülmektedir. Kültür ve sanat çalışmalarının aynı zamanda eleştirel, yüzleştirici, sosyal sorunlara duyarlı ve toplumu aydınlatan yönlerinin varlığı tartışmasızdır. Dolayısıyla devletin tekelinde bulunan sanatsal ve kültürel faaliyetler düşünsel açıdan sanatçılarımızı kısıtlamaktadır. Unutulmamalıdır ki baskının ve dayatmanın olduğu bir sanat ve kültür anlayışı asla gelişmez, yaratıcılığı budanır ve topluma katkı sunamaz. 

            Yerel yönetimler, müşterek yerel ihtiyaçları yerinden gören ve ihtiyaçları doğrudan karşılayan yönetimler olduğu için etkin ve dinamik bir anlayışa sahiptir. Partimiz mahalli kültürel ve sanatsal ihtiyaçlar açısından yerel yönetimlere kültür ve sanat konuları için ek kaynak aktarılmasını ve bu konuda yerel yönetimlerin güçlendirilmesini savunmaktadır.

            Sanat emekçilerinin özlük hakları, eşit ve sanatçı onuruna yakışır bir seviyeye getirilerek, örgütlenmeleri önündeki engeller kaldırılacaktır.

            Kültür ve sanat alanında gelişmenin yolu, okul öncesi ve ilköğretim çağında vatandaşlarımıza kültürel ve sanatsal değerleri aşılamaktır. Bu sebeple çeşitli branşlarda seçimlik dersler oluşturulacak, sanat liseleri, daha etkin ve konservatuar eğitimi için bir basamak haline getirilecektir. 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder